Yaptıkları işler bakımından muhakkak birbirleri ile irtibatlı ve uyumlu olmaları gereken resmi kuruluşların her şeyi berbat ederek, vatandaşın hayatını cehenneme çeviren uygulamalarına hepimiz sık sık tanık oluyoruz. Bu yazımızda, hiçbir akılla izah edilemeyecek, çok ilginç bir örnek üzerinden, kamu kaynaklarının nasıl heba edilmekte olduğunu anlatmaya çalışacağız.
Balıkesir 20 ilçeden ve 900 küsuru kırsal (eskiden “köy” denirdi) olmak üzere 1.134 mahalleden oluşan, kuzeydoğusunda Bursa, doğusunda Kütahya, güneyinde Manisa ve İzmir, batısında Çanakkale ile komşu olan bir il. Yüzölçümü 14 bin 292 kilometrekare. Kuzeyinde Marmara Denizine, batısında ise Ege Denizine kıyıları olan bir coğrafya. Bugün itibarı ile kayıtlı (ve eğitim seviyesi Türkiye ortalamasının çok üzerinde) nüfusu 1 milyon 280 bine yakın. Coğrafi konumu, iklim özellikleri, bitki örtüsü, tarıma ve hayvancılığa elverişli toprakları, demografik yapısı, endüstriyel tesisler ve ticaret için sahip olduğu olağanüstü avantajları ile, Türkiye’nin müstesna özellikleri olan bir ili.
KURUMLAR ARASI İŞBİRLİĞİ VE UYUM BALIKESİR’DE HAYAL!
Bu özelliklerde olan bir ilde kamu işlerinin ve hizmetlerin akla uygun bir şekilde yürütülmesi beklenir ki, zaten olması gereken durum da budur. Peki, karşı karşıya bulunduğumuz gerçekler böyle midir? Bugün Balıkesir’de öyle bir durumdayız ki, devletin, doğrudan iktidara bağlı yerel birimleri ile muhalefet partisine ait belediyeler birbirleri ile çatışma halindeler. Sanmayın ki bu çatışmalar, bir tarafın iktidar, diğer tarafın muhalefet partisine ait olmasından kaynaklanıyor sadece; doğrudan iktidara bağlı devlet birimleri ile aynı partiye mensup belediyeler de, kendi içlerinde birbirleri çatışma halindeler.
Şimdi gelelim Balıkesir’deki aklın almayacağı işlerden bir tanesine:
Muhakkak bilirsiniz, ya da duymuşsunuzdur, il merkezinin 35 km kuzeybatısında, Karesi ilçesine bağlı Armutalan adlı bir kırsal mahalle (köy) var. Yerleşimin güneyinden ve güneybatısından gelen iki adet dere, köy girişinde birleşir ve devamında tek bir mecradan kuzeye doğru akarak Manyas gölüne ulaşır. Bu sular üzerinde, ikisi taş yapı, ikisi de betonarme olmak üzere dört tane köprü bulunuyor. Sanmayın ki bu köprüleri devlet yaptı!
Son derece düzenli ve taş döşeme olan köy içi yollarını ve bu köprüleri Armutalanlılar kendileri yapmışlardı; tıpkı, 1932 yılında iki katlı (alt katı depo, odunluk vs. üst katta 3 sınıfı 3 de odası olan) ilkokul binasını, 1968 yılında alt katında 3 sınıfı ve 3 de yönetim odası ile Ortaokul, üst katında 11 bin cilt kitap kapasiteli büyükçe bir okuma salonu ve iki de idare odası olan Halk Kütüphanesi bulunan iki katlı binayı, 1973 yılında elektrik, 1987 yılında kanalizasyon ve 1990’larda içme suyu şebekelerini kendileri yaptıkları gibi… Yerleşim yeri sınırları dahilindeki her türlü kamu hizmetlerini kendi imkanları ile yapmakta olan Armutlan’ın oturmuş düzeni, “Büyükşehir Yasası” ile darmadağın edildi. Balkan Savaşı’ndan itibaren I.Dünya Savaşı’nda (Çanakkale ve Filistin Cephelerinde), İstiklal Savaşı’nda ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda toplam 28 şehidi ve çok sayıda gazileri bulunuyor. Armutalan’a gidenler, köydeki Şehitlik Parkı’nda, bu şehitlerle ilgili bilgileri görebilirler.
KÖY HALKINA AİT VARLIKLAR ALINIP BELEDİYELERE VERİLDİ
Köy muhtarlığı adına kayıtlı tüm varlıkları belediyeye intikal ettirildi ki bu, “yasa çıkararak gasp” değil de nedir? Kendi kamusal işlerini kendi imkanları ile yapmakta olan tüm köylerimiz gibi Armutalan köyü de, tamamen belediyeye bağımlı hale getirildi. Ve o belediye, diğer kamu kurumları ile uyumlu çalışamadığı için halk mağdur oluyor. Bu arada, Armutalan’a oldukça güzel bir Kültür Merkezi binası yapan Karesi Belediyesi’nin (bilhassa da, değerli Belediye Başkanı Dinçer Orkan’ın) hakkını teslim etmek gerekiyor. Ancak o yerde, zaten aşağı yukarı aynı büyüklükte bir öğrenci yurdu binası vardı. Köydeki okullar kapatılınca yurt binası atıl ve bakımsız kaldı, nihayetinde deprem yönetmeliğine uygun olmadığı gerekçesi ile yıkıldı, yerine güzel bir kültür merkezi yapıldı. Ancak, Büyükşehir statüsü olmasaydı, normalde böyle bir binayı Armutalanlılar zaten pek âlâ kendileri yapabilirlerdi.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan (93 Harbi) sonra Batum’dan gelip o köyü kurmuş olan Armutalanlılar da tüm diğer köyler gibi, Balıkesir’in, 12.11.2012 tarih ve 6360 sayılı “On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la, 2014 Mahalli İdareler Seçimleri’nden itibaren “Büyükşehir” statüsüne alınması ile, kendi işlerini kendileri yapma imkanlarını tümüyle kaybettiler.
Daha önce köyün içinden geçen dereler hiç kimse için en küçük bir problem teşkil etmemişken, Büyükşehir Belediyesi döneminde her türlü hizmetlerin belediyeler eliyle yapılması esas olduğundan, köy halkı, hem gerekli imkanlar ve hem de birlikte iş yapma kültürü bakımından çok şey kaybetti. Dolayısı ile, köy içi yolların, derelerin ve tarla yollarının bakım ve onarımları aksamaya başladı ve bazı hizmetler hiç yapılamaz hale geldi.
ÖNCE KOLEKTÖR, SONRA DERE ISLAHI YAPILMALIYDI
Daha önce her mevsime göre köylüler tarafından bakımı yapılan dereler yıllarca bakımsız kaldı ve sonuçta, o dereler köy hayatını olumsuz etkileyen faktörler haline geldi. Durum belediyeye bildirildiğinde, belediye yetkilileri konunun Devlet Su İşleri (DSİ) ile ilgili olduğunu söyleyerek, işin içinden çıktılar. DSİ, birkaç sene, bahar aylarında gelerek, derelerin basit temizliklerini yaptı, ancak o temizlikler iş makinaları ile yapıldığından, dere boyundan gitmekte olan köy kanalizasyon kolektörü (ana toplayıcı ve tahliye hattı) zarar gördü, zamanla derede ağır kokular oluşmaya başladı ve DSİ’nin yaptığı temizlik fayda getirmez oldu.
Bunun üzerine, kanalizasyon kolektörünün yapımı için Büyükşehir Belediyesi’ne (BASKİ’ye), 2016’dan itibaren çeşitli başvurular yapıldıysa da sonuç alınamadı. Belediyeden sonuç alamayan Armutalanlılar, konuyu DSİ’ye götürdüler ve DSİ, insan aklının almayacağı ve hiçbir teknik uzmanlıkla izah edilemeyecek bir betonlaştırma projesi ile sözde “ıslah” adı altında, çevresinde tek bir ağaç bırakmamasıya dereyi mahvetti (*)… DSİ’nin bu uygulaması ile köy kanalizasyon şebekesi kolektörsüz kaldı ve yazın ortaya çıkan kanalizasyon kokusu köyü yaşanmaz hale getirdi. Karşılıklı olarak dalları ile tüm derenin üzerini kapatan ve onlarca farklı kuş türünün cıvıldaştığı on binlerce ağaçtan tek bir dal bırakmadılar.
AK Partili bazı siyasilerin, sanki çok matah bir iş yapılmış gibi boy boy fotoğraflar çektirerek övündükleri sözde dere ıslahı, köyün lağım kokusuna boğulmasına sebep oldu. Tabanı 11 m genişliğinde beton kaplanan ve iki yanı 3,5m taş duvarla örülen derenin içinden, yazın doğal su akmadığından, sadece lağım suları akıyor, hem de açıktan. Eğer DSİ’nin bu rezil ıslah projesinden önce kanalizasyon yapılmış olsaydı, hepitopu 750-800m uzunluğundaki kolektörün maliyeti belki 2 milyon lirayı bulmayacaktı. Ama şimdi, DSİ’nin o beton taban ve taş duvarlarını aşarak kolektör yapmak, en az 50-60 milyon liralık bir maliyet çıkarıyor ve bugün BASKİ’de o para yok ve yakın zamanda olacağı da yok!
ARTIK, LAĞIM KOKUSU İÇİNDE YAŞAMAYA MAHKUMLAR!
Peki o zaman ne olacak? Armutalanlılar, kaçınılmaz bir şekilde, lağım kokuları içinde yaşamaya mahkum olacaklar. Gerek mevcut belediye yönetimlerine ve gerekse mevcut şartlara bakıldığında, bu sorunun çözümü görünmüyor. En başta mali kaynak yetersizliği ve büyük ölçekli borçlar ve il genelinde sayısız problemlerle boğuşmakta olan CHP belediyeleri için, “Armutalan’ın lağım kokularından kurtarılması” konusu öncelik sıralamasına bile giremez! Halbuki, Büyükşehir statüsü olmasaydı Armutalan halkının ne böyle bir sorunu olurdu, ne de ortaya bir sorun çıktığında bu derece çaresiz kalırdı…
Ne yazıktır ki, merkezde yaklaşık 5-6 bin nüfusa sahip Armutalan’ın lağım kokularından rahatsız olacak, ne bir siyasetçi ne de tek bir tane bile kamu görevlisi yok Balıkesir’de. Hem neden rahatsız olsunlar ki, değil mi? Bu, kamu parası harcanarak, sözde kamu görevi görüntüsü altında vatandaşa problem inşa etme icraatına basit bir örnek sadece. İl genelinde buna benzer ve muhtemelen bundan çok daha ağır ne sorunlar yaşanıyor ve vatandaş kendi sorununu çözme imkanına sahip değil! Sebep, Büyükşehir Belediye Kanunu…
“Köylerdeki her işi belediyeler yapacak” ya, gelsinler yapsınlar bakalım! Büyükşehir dönemine kadar, köylerin hiçbirinde, içme suyu, çöp, kanalizasyon, yol bakım-onarımı, mezarlık bakımı vb. gibi sorunlar yoktu! Çünkü, köy hayatının doğal seyri içinde tüm bu sorunlar birlikte hallediyordu! Ancak köy halkının gücünün yetmediği yerlerde devletten destek talep edilirdi. Örneğin şimdi, kamyonlarla milyonlarca kilometre yol kat edilerek, köylerden çöp toplanıyor ve şehirlerin çöp imha sahalarında adeta çöp dağları inşa ediliyor! Köy mezarlıklarının bakımları, camilerin temizliği vb. gibi, daha önce belediyelerin görev tanımlarında yer almayan ilave işler ortaya çıktı.
TOPRAK REFORMU OLMADAN KIRSAL KALKINMA OLMAZ!
“Kırsal kalkınma” konusunda hiçbir sistemli politikası olmayan Türkiye, önce 1983-84’lerden itibaren köy nüfuslarını şehirlere taşıyarak, gecekondu varoşlarını yarattı ve şehirlerin kent yaşam düzenlerini alt-üst etti. Büyükşehir Belediyeciliği adı altında da, kırsal nüfusun doğal yaşam dinamiklerini darmadağın etti. Artık köylerde, tarımsal üretim yapabilme imkanları da kalmadı; çünkü artık yeni nesiller, doğal yaşam akışı içinde tarım ve hayvancılık becerilerini kazanmıyorlar. Küçük parçalı toprak mülkiyeti yapısı sebebiyle, Türkiye’de, bazı batılı ülkelerde olduğu gibi, çok büyük ölçekte üretim yapan tarım ve hayvancılık işletmeleri ve bunların ürünlerini işleyen, ulusal ve uluslar arası ölçekte rekabet gücüne sahip gıda endüstrisi ortaya çıkamıyor. Ne yazık ki, Cumhuriyet’in kurulduğu günden bu yana zaman zaman gündeme gelen, ülke genelinde bir “toprak (ve tarım) reformu” yapılması konusunda, bir asırdır tek bir arpa boyu yol alınabilmiş değil ki bu, başlı başına bilimsel araştırma konusudur.
Kamu kaynakları ile kişisel çıkar ve saltanat peşinde koşmaktan başka dertleri olmayan siyasetçilerin, hiçbir temeli bulunmayan demagojileri ile kafaları karıştırılmakta olan halk, gidişatın ne derece kötüye olduğu konusunda maalesef hiçbir somut fikre sahip değil. Halkın “birleşerek toplumsal fayda üretme” becerisi de tümüyle yok edildiğinden, ülkede tüm inisiyatif, menfaatperest ve gözleri doymak bilmeyen siyasetçilerin ve onlarla işbirliği yapmakta olan bürokratlar ile din baronlarının ellerine kalmış bulunuyor.
Cenab-ı Allah sonumuzu hayreyleye…
_____________
(*)https://www.google.com/maps/@39.8422845,27.7928614,426m/data=!3m1!1e3?authuser=0&entry=ttu&g_ep=EgoyMDI1MTIwOS4wIKXMDSoASAFQAw%3D%3D
-------------------
22 Aralık 2025