deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

GERİ KALMIŞ TOPUMLARDA DEMOKRASİ OLMAZ!

Türkiye’de yürürlükte olan şeklî demokrasi sebebiyle, iktidarları, aptallar, cahiller ve fakirler gibi, toplumun “en zayıf” kesimleri belirliyor. Çünkü, bunların toplamı, aklı başında ve varlıklı kesimlerin toplamının en az 4-5 katı kadardır. Toplumun kahir ekseriyetini teşkil eden “aptallar, cahiller ve fakirler”in ortak paydası ise, “bireysel çaresizlik”tir. Çünkü bunlar, “bireysel var olma sorunları”nı çözememiş, toplumda var olabilmek için (aile çevreleri dışında) “bir yerlere mensup olmak” gibi temel bir ihtiyaçları vardır. En kolay mensubiyet imkanı da, siyasi parti ve spor kulübü taraftarlıklarıdır. O nedenle, geri kalmış toplumlarda siyasi parti ve futbol fanatikliği, en güçlü sosyal ve siyasal etkenlerdir. Aslında, bir yerlere mensup olma ihtiyacı, sadece aptallar, cahiller ve fakirler için söz konusu değildir; toplumun “aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı”, yani “güçlü” kesimlerinin de bir yerlere mensup olma ihtiyaçları vardır. Ancak bu, diğerleri gibi “temel bir ihtiyaç” değil, çıkar hesaplarına dayalı, ikincil derecededir. Yani, toplumun aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı kesimleri, diğer zayıf kesim insanları gibi, ille de bir yerlere mensup olma ihtiyacı duymayabilirler; bunlar, intisap edecekleri çevrelerden, somut çıkarları olmadığında, o çevrelerle ilgilenmezler.   BU DÜZENDE, MEDYANIN TEK GÖREVİ “HALKI UYUTMAK”TIR! Tabii, “toplumsal ve ülke çıkarları ile ilgili idealist düşünenler”i bu kategorilerden ayrı tutmak gerekiyor ki, onların, topumun ve ülkenin çıkarları ile ilgili intisap ettikleri çevrelerden herhangi bir çıkar beklentileri olmaz! Ancak onlar, intisap ettikleri kesimin, mutlaka topluma ve ülkeye yararlı ve gerekli olan çalışmalar yapmalarını beklerler ve bunu ısrarla talep ederler. Ne var ki bu tür insanlar toplumlarda fevkalade azdır ve çıkar peşinde koşanlar bunlara itibar etmezler. Demokrasileri şekilden ibaret olan geri kalmış ülkelerde, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan aptallar, cahiller ve fakirler, kamu varlıklarına göz diken uyanık siyasetçiler için büyük bir “veli-i nimet”tir. Bunlar, kendi taraftarlarını hiçbir şekilde akılla izah edilemeyecek vaatlerle fanatikleştirdiklerinde, mesele kolaylaşır. Bunların, kendilerine oy veren aptallarla ve çoğu zaman cahillerle de pek işleri olmaz; çünkü, hiçbir somut temeli ve gerekliliği bile olmayan, ama kulağa hoş gelen vaatlerle, toplumun en zayıf kesimlerini oluşturan insanları idare ve konsolide etmek fevkalade kolaydır. Ama, fakirler arasında kafası çalışan, bilgili ve becerikli insanlar vardır ki, onları ayrıca “biat” ettirmeleri de gerekir. Bunun için de, belli bir “doz ayarı” ile onlara, maddi ve/veya bilgi sahibi olmadıkları alanlarda makamlar ve mevkiler vermek gibi küçük ihsanlar yapılır. Örneğin, “biat etme”leri şartıyla, bir sebze hali müdürünü alırlar ve ileri düzeyde bilimsel kariyer gerektiren bir bilim-teknik kuruluşunun başına koyarlar. Bu gibi siyasi ve bürokratik düzenlerde yaşanacak aksaklıkları, o aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı insanların gözünde olumlu hale getirmek için, güçlü bir medya organizasyonu gerekir. Halkı, olmayan anlatımlarla uyutarak, lidere biat ettirme konusunda, yakın tarihte bilinen en önemli örnek, Hitler’in propaganda bakanı (Minister für Öffentliche Aufklärung und Propaganda) Dr. Paul Joseph Goebbels’tir. Hatta, Goebbels, bu konuda, bir iletişim dâhisidir. Günümüzde de, Goebbels kadar başarılı olmasalar da, benzerleri, geri kalmış toplumlarda, hayli başarılı işler yapmaktadırlar. Topluma ait kaynakları sömürme amaçlı kullanılan bu insanlar ne kadar başarılı olsalar da, ülkelerin kaynakları sonsuz değildir! Neticede, o kaynaklar bir yerde bitiyor ve Goebbels gibilerinin kurdukları hayali cennetler çöküyor…   TÜRKİYE’DEKİ “YANDAŞ MEDYA” DÜZENİ Türkiye’de de, AK Parti iktidarı dönemindeki, Goebbels’vari en büyük operasyon, basına yönelik gerçekleştirilen ve önce “havuz medyası” sonra da “yandaş medya” olarak adlandırılan medya rejiminin kurulmasıdır. Aynı dönemin başlangıç yıllarında, internet ortamında ortaya çıkan “sosyal medya” platformlarının toplum üzerindeki etkileri fark edilince, bu sefer de oraya yönelik manipülasyon mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmiştir ki, “trol” kavramı bu ihtiyaçtan doğmuştur. Trol, belli bir ücret ya da çıkar karşılığında, internet mecralarında, belirlenen yönde dezenformasyon paylaşımları yapan kişiler ve sosyal medya hesapları için kullanılan, yeni bir kavramdır. TV, gazete ve radyo gibi konvansiyonel medya organları ile internetteki sosyal medya trollerinin finansmanı, çoğunlukla kamu kaynaklarından karşılanır ve maalesef bu durum, zamanla toplum nezdinde normalleşmeye doğru gider. Türkiye’de, başta iktidarın elinde olan devlet kurumları olmak üzere, belediyeler ve rant potansiyeli bulunan meslek kuruluşları ile büyük şirketler, kendi trol ordularını, kamu kaynakları ile beslemektedirler. Giderek toplum nezdinde meşrulaşmakta olan bu durum, günümüz iş ve siyaset dünyalarının olmazsa olmazı haline geliyor.   DIŞ BORÇLANMA VE TEHLİKELERİ Neticede bu süreç, tüm siyasi yatırımlarını toplumdaki aptal, cahil ve fakirlerden oluşan bireysel çaresizler üzerine yapan siyasi partileri iktidara taşıyan ve onları uzun yıllar orada tutan güçlü biri toplumsal etken haline geliyor. Amerikalı ünlü psikolog Abraham Harold Maslow (1908-1970)’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”(*) adı ile bilinen toplumsal yapı çözümlemesindeki, “temel biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarını” halledememiş güçsüz insanlardan oluşan o taban, ülke kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmaktan başka, hiçbir toplumsal hedefi ve niyeti olmayan ahlaksız siyasetçiler için, “iktidar olma ve uzun süre orada kalma sigortası” işlevi görmeye başlıyor. Türkiye’de, aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı kesimlerin genel nüfus içindeki toplam oranı, takriben %17 seviyelerindedir. Dolayısı ile, bu kesimlere hitap eden somut siyasi söylemlerle seçim kazanma ihtimali yoktur. Gelişmemiş ve demokrasileri şeklî olmaktan öteye geçememiş olan ülkelerde aptallar, cahiller ve fakirler gibi en zayıf insanların oyları ile iktidarı ele geçiren siyasi kadrolar, eğer ömürleri vefa ederse, ülke kaynakları tükeninceye kadar koltuklarını koruyabilirler. Ne var ki, dünyanın hiçbir ülkesinde kaynaklar sonsuz değildir. Dışarıdan borç alabilme imkanları da dahil olmak üzere, ülke kaynakları tükendiğinde çöküş kaçınılmazdır. Bunun bizim tarihimizdeki en önemli örneği, 19. yüzyıl başlarından, 1915 yılına kadarki Osmanlı Devleti’dir. 1829’da patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Almanya (Frankfurt) Aşkenaz Yahudisi Rothschild ailesinden alınan buğdayların parasının ödenememesi ile başlayan dış borçlanma süreci, 1881’de Duyûn-u Umûmiye’nin kurulması ile devam etmiş ve nihayet, batılı banka ve bankerlerden alınan tüm borçlar, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, I. Dünya Savaşı bitiminden sonra, Osmanlı Devleti’nin 1915 yılındaki sınırları içinde kurulan devletlerin sırtlarına yüklenmiştir.(**)   ÜLKEMİZ VE MİLLETİMİZ, MAKUS TALİHİNİ YENEBİLİR Mİ? İktidara gelişlerini ve orada kalışlarını, toplumun en zayıf kesimlerine borçlu olan siyasilerin, “memleket hizmeti” diye bir dertleri ve bunun için bir nedenleri de yoktur! Maalesef, geri kalmış ülkeler bu kaderden kurtulamazlar. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’li ve 1930’lı yıllardaki, yüzyıllarca eğitimsiz bırakılan ve fakirleştirilen Türk milletinin kaderini değiştirme teşebbüsü, ölümünden hemen bir yıl sonra patlak veren II. Dünya Savaşı’nın ülkemize olan olumsuz etkileri ve 1950 yılında iktidara getirilen Demokrat Parti’nin izlediği politikalar ve hesapsız dış borçlanmalar sebebiyle sürdürülememiştir. 1983 yılında Anavatan Partisi (ANAP) iktidara getirildiğinde, Türkiye’nin Yıllık Gayri Safi Milli Hasıla’sı (GSMH), dış borçlar toplamının yaklaşık 12 katıydı; bugün ise, yıllık GSMH’mız, dış borçlarımızın ancak yarısı kadardır. Standart olarak hesaplanabilen dış borçlar dışında bir de, içeride “müşteri garantili” yap-işlet-devret projeleri için, o projeleri gerçekleştiren firmalara, uluslararası ve bazı yabancı ülkelerin mahkemelerinin garantileri ile yapılacak, döviz cinsinden yıllık zorunlu ödemeler var… Bu ödemelerin yıllık miktarı, ancak yıl sonlarında hesaplanabildiğinden, dış borçlar toplamına dahil edilemiyor! Türkiye ekonomisinin, mevcut mali yapısı ve genel yapısal sorunlardan kaynaklanan üretim (ve ihracat) yetersizliği sebebiyle, halihazırdaki dış borçların taksitlerini ödeyebilme kabiliyeti bulunmuyor! Bu ise, “dış borçların sürekli artışının zorunlu olduğu” anlamına geliyor.   İKTİDAR İÇİN, DEVLETİN DIŞ BORÇLARI SORUN TEŞKİL ETMİYOR! İktidarını, toplumun en geri ve en zayıf kesimlerinin oylarına borçlu olan kadro için bu durum hiçbir zaman bir sorun teşkil etmiyor. Dışarıdan borç alınabildiği sürece, onlar için mesele yok! Ancak, borç alma imkanlarının sonsuz olmadığı da önemli bir gerçektir ki, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında dış borçların ne derece etkili olduğu bilinen bir durumdur. Maalesef, halkın, “muhalif” zannettiği partiler, iktidarın sürekli olarak ortaya attığı ve ülkemizin asıl problemleri ile alakası olmayan, sabun köpüğü niteliğindeki gündelik demagojilerle, iktidarla aynı tahterevallide oyun oynarken, ülkemizin iç ve dış borçları tehlikeli bir şekilde artmaya devam ediyor. İktidar sayesinde maddi çıkar sahibi olanların toplumdaki sayıları arttıkça, Türkiye’nin tehlikeli gidişindeki hız da artmaya devam ediyor. Halihazırda görünürde, bu tehlikeli gidişi durdurabilecek herhangi bir faktör yok! Ülkemizin ve insanımızın, gündelik hayatın sürdürülmesindeki bu zorlaşmaya nereye kadar dayanacağı merak konusudur. Gidişat öylesine kritik bir merhalede bulunuyor ki, bundan sonra, ülkeyi aydınlığa çıkaracak istikamete döndürmek, imkansız derecesinde zor görünüyor… _______________ (*) https://tr.wikipedia.org/wiki/Maslow_teorisi (**) https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2019/09/Osmanl%C4%B1-Devleti-D%C4%B1%C5%9F-Bor%C3%A7lar%C4%B1.pdf
Ekleme Tarihi: 14 Ekim 2025 -Salı

GERİ KALMIŞ TOPUMLARDA DEMOKRASİ OLMAZ!

Türkiye’de yürürlükte olan şeklî demokrasi sebebiyle, iktidarları, aptallar, cahiller ve fakirler gibi, toplumun “en zayıf” kesimleri belirliyor. Çünkü, bunların toplamı, aklı başında ve varlıklı kesimlerin toplamının en az 4-5 katı kadardır. Toplumun kahir ekseriyetini teşkil eden “aptallar, cahiller ve fakirler”in ortak paydası ise, “bireysel çaresizlik”tir. Çünkü bunlar, “bireysel var olma sorunları”nı çözememiş, toplumda var olabilmek için (aile çevreleri dışında)bir yerlere mensup olmak” gibi temel bir ihtiyaçları vardır. En kolay mensubiyet imkanı da, siyasi parti ve spor kulübü taraftarlıklarıdır. O nedenle, geri kalmış toplumlarda siyasi parti ve futbol fanatikliği, en güçlü sosyal ve siyasal etkenlerdir.

Aslında, bir yerlere mensup olma ihtiyacı, sadece aptallar, cahiller ve fakirler için söz konusu değildir; toplumun “aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı”, yani “güçlü” kesimlerinin de bir yerlere mensup olma ihtiyaçları vardır. Ancak bu, diğerleri gibi “temel bir ihtiyaç” değil, çıkar hesaplarına dayalı, ikincil derecededir. Yani, toplumun aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı kesimleri, diğer zayıf kesim insanları gibi, ille de bir yerlere mensup olma ihtiyacı duymayabilirler; bunlar, intisap edecekleri çevrelerden, somut çıkarları olmadığında, o çevrelerle ilgilenmezler.

 

BU DÜZENDE, MEDYANIN TEK GÖREVİ “HALKI UYUTMAK”TIR!

Tabii, “toplumsal ve ülke çıkarları ile ilgili idealist düşünenler”i bu kategorilerden ayrı tutmak gerekiyor ki, onların, topumun ve ülkenin çıkarları ile ilgili intisap ettikleri çevrelerden herhangi bir çıkar beklentileri olmaz! Ancak onlar, intisap ettikleri kesimin, mutlaka topluma ve ülkeye yararlı ve gerekli olan çalışmalar yapmalarını beklerler ve bunu ısrarla talep ederler. Ne var ki bu tür insanlar toplumlarda fevkalade azdır ve çıkar peşinde koşanlar bunlara itibar etmezler.

Demokrasileri şekilden ibaret olan geri kalmış ülkelerde, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan aptallar, cahiller ve fakirler, kamu varlıklarına göz diken uyanık siyasetçiler için büyük bir “veli-i nimet”tir. Bunlar, kendi taraftarlarını hiçbir şekilde akılla izah edilemeyecek vaatlerle fanatikleştirdiklerinde, mesele kolaylaşır. Bunların, kendilerine oy veren aptallarla ve çoğu zaman cahillerle de pek işleri olmaz; çünkü, hiçbir somut temeli ve gerekliliği bile olmayan, ama kulağa hoş gelen vaatlerle, toplumun en zayıf kesimlerini oluşturan insanları idare ve konsolide etmek fevkalade kolaydır. Ama, fakirler arasında kafası çalışan, bilgili ve becerikli insanlar vardır ki, onları ayrıca “biat” ettirmeleri de gerekir. Bunun için de, belli bir “doz ayarı” ile onlara, maddi ve/veya bilgi sahibi olmadıkları alanlarda makamlar ve mevkiler vermek gibi küçük ihsanlar yapılır. Örneğin, “biat etme”leri şartıyla, bir sebze hali müdürünü alırlar ve ileri düzeyde bilimsel kariyer gerektiren bir bilim-teknik kuruluşunun başına koyarlar.

Bu gibi siyasi ve bürokratik düzenlerde yaşanacak aksaklıkları, o aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı insanların gözünde olumlu hale getirmek için, güçlü bir medya organizasyonu gerekir. Halkı, olmayan anlatımlarla uyutarak, lidere biat ettirme konusunda, yakın tarihte bilinen en önemli örnek, Hitler’in propaganda bakanı (Minister für Öffentliche Aufklärung und Propaganda) Dr. Paul Joseph Goebbels’tir. Hatta, Goebbels, bu konuda, bir iletişim dâhisidir. Günümüzde de, Goebbels kadar başarılı olmasalar da, benzerleri, geri kalmış toplumlarda, hayli başarılı işler yapmaktadırlar. Topluma ait kaynakları sömürme amaçlı kullanılan bu insanlar ne kadar başarılı olsalar da, ülkelerin kaynakları sonsuz değildir! Neticede, o kaynaklar bir yerde bitiyor ve Goebbels gibilerinin kurdukları hayali cennetler çöküyor…

 

TÜRKİYE’DEKİ “YANDAŞ MEDYA” DÜZENİ

Türkiye’de de, AK Parti iktidarı dönemindeki, Goebbels’vari en büyük operasyon, basına yönelik gerçekleştirilen ve önce “havuz medyası” sonra da “yandaş medya” olarak adlandırılan medya rejiminin kurulmasıdır. Aynı dönemin başlangıç yıllarında, internet ortamında ortaya çıkan “sosyal medya” platformlarının toplum üzerindeki etkileri fark edilince, bu sefer de oraya yönelik manipülasyon mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmiştir ki, “trol” kavramı bu ihtiyaçtan doğmuştur. Trol, belli bir ücret ya da çıkar karşılığında, internet mecralarında, belirlenen yönde dezenformasyon paylaşımları yapan kişiler ve sosyal medya hesapları için kullanılan, yeni bir kavramdır.

TV, gazete ve radyo gibi konvansiyonel medya organları ile internetteki sosyal medya trollerinin finansmanı, çoğunlukla kamu kaynaklarından karşılanır ve maalesef bu durum, zamanla toplum nezdinde normalleşmeye doğru gider. Türkiye’de, başta iktidarın elinde olan devlet kurumları olmak üzere, belediyeler ve rant potansiyeli bulunan meslek kuruluşları ile büyük şirketler, kendi trol ordularını, kamu kaynakları ile beslemektedirler. Giderek toplum nezdinde meşrulaşmakta olan bu durum, günümüz iş ve siyaset dünyalarının olmazsa olmazı haline geliyor.

 

DIŞ BORÇLANMA VE TEHLİKELERİ

Neticede bu süreç, tüm siyasi yatırımlarını toplumdaki aptal, cahil ve fakirlerden oluşan bireysel çaresizler üzerine yapan siyasi partileri iktidara taşıyan ve onları uzun yıllar orada tutan güçlü biri toplumsal etken haline geliyor. Amerikalı ünlü psikolog Abraham Harold Maslow (1908-1970)’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”(*) adı ile bilinen toplumsal yapı çözümlemesindeki, “temel biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarını” halledememiş güçsüz insanlardan oluşan o taban, ülke kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmaktan başka, hiçbir toplumsal hedefi ve niyeti olmayan ahlaksız siyasetçiler için, “iktidar olma ve uzun süre orada kalma sigortası” işlevi görmeye başlıyor.

Türkiye’de, aklı başında, bilgili, deneyimli ve varlıklı kesimlerin genel nüfus içindeki toplam oranı, takriben %17 seviyelerindedir. Dolayısı ile, bu kesimlere hitap eden somut siyasi söylemlerle seçim kazanma ihtimali yoktur. Gelişmemiş ve demokrasileri şeklî olmaktan öteye geçememiş olan ülkelerde aptallar, cahiller ve fakirler gibi en zayıf insanların oyları ile iktidarı ele geçiren siyasi kadrolar, eğer ömürleri vefa ederse, ülke kaynakları tükeninceye kadar koltuklarını koruyabilirler. Ne var ki, dünyanın hiçbir ülkesinde kaynaklar sonsuz değildir. Dışarıdan borç alabilme imkanları da dahil olmak üzere, ülke kaynakları tükendiğinde çöküş kaçınılmazdır.

Bunun bizim tarihimizdeki en önemli örneği, 19. yüzyıl başlarından, 1915 yılına kadarki Osmanlı Devleti’dir. 1829’da patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Almanya (Frankfurt) Aşkenaz Yahudisi Rothschild ailesinden alınan buğdayların parasının ödenememesi ile başlayan dış borçlanma süreci, 1881’de Duyûn-u Umûmiye’nin kurulması ile devam etmiş ve nihayet, batılı banka ve bankerlerden alınan tüm borçlar, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, I. Dünya Savaşı bitiminden sonra, Osmanlı Devleti’nin 1915 yılındaki sınırları içinde kurulan devletlerin sırtlarına yüklenmiştir.(**)

 

ÜLKEMİZ VE MİLLETİMİZ, MAKUS TALİHİNİ YENEBİLİR Mİ?

İktidara gelişlerini ve orada kalışlarını, toplumun en zayıf kesimlerine borçlu olan siyasilerin, “memleket hizmeti” diye bir dertleri ve bunun için bir nedenleri de yoktur! Maalesef, geri kalmış ülkeler bu kaderden kurtulamazlar. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’li ve 1930’lı yıllardaki, yüzyıllarca eğitimsiz bırakılan ve fakirleştirilen Türk milletinin kaderini değiştirme teşebbüsü, ölümünden hemen bir yıl sonra patlak veren II. Dünya Savaşı’nın ülkemize olan olumsuz etkileri ve 1950 yılında iktidara getirilen Demokrat Parti’nin izlediği politikalar ve hesapsız dış borçlanmalar sebebiyle sürdürülememiştir.

1983 yılında Anavatan Partisi (ANAP) iktidara getirildiğinde, Türkiye’nin Yıllık Gayri Safi Milli Hasıla’sı (GSMH), dış borçlar toplamının yaklaşık 12 katıydı; bugün ise, yıllık GSMH’mız, dış borçlarımızın ancak yarısı kadardır. Standart olarak hesaplanabilen dış borçlar dışında bir de, içeride “müşteri garantili” yap-işlet-devret projeleri için, o projeleri gerçekleştiren firmalara, uluslararası ve bazı yabancı ülkelerin mahkemelerinin garantileri ile yapılacak, döviz cinsinden yıllık zorunlu ödemeler var… Bu ödemelerin yıllık miktarı, ancak yıl sonlarında hesaplanabildiğinden, dış borçlar toplamına dahil edilemiyor! Türkiye ekonomisinin, mevcut mali yapısı ve genel yapısal sorunlardan kaynaklanan üretim (ve ihracat) yetersizliği sebebiyle, halihazırdaki dış borçların taksitlerini ödeyebilme kabiliyeti bulunmuyor! Bu ise, dış borçların sürekli artışının zorunlu olduğu anlamına geliyor.

 

İKTİDAR İÇİN, DEVLETİN DIŞ BORÇLARI SORUN TEŞKİL ETMİYOR!

İktidarını, toplumun en geri ve en zayıf kesimlerinin oylarına borçlu olan kadro için bu durum hiçbir zaman bir sorun teşkil etmiyor. Dışarıdan borç alınabildiği sürece, onlar için mesele yok! Ancak, borç alma imkanlarının sonsuz olmadığı da önemli bir gerçektir ki, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında dış borçların ne derece etkili olduğu bilinen bir durumdur. Maalesef, halkın, “muhalif” zannettiği partiler, iktidarın sürekli olarak ortaya attığı ve ülkemizin asıl problemleri ile alakası olmayan, sabun köpüğü niteliğindeki gündelik demagojilerle, iktidarla aynı tahterevallide oyun oynarken, ülkemizin iç ve dış borçları tehlikeli bir şekilde artmaya devam ediyor.

İktidar sayesinde maddi çıkar sahibi olanların toplumdaki sayıları arttıkça, Türkiye’nin tehlikeli gidişindeki hız da artmaya devam ediyor. Halihazırda görünürde, bu tehlikeli gidişi durdurabilecek herhangi bir faktör yok! Ülkemizin ve insanımızın, gündelik hayatın sürdürülmesindeki bu zorlaşmaya nereye kadar dayanacağı merak konusudur. Gidişat öylesine kritik bir merhalede bulunuyor ki, bundan sonra, ülkeyi aydınlığa çıkaracak istikamete döndürmek, imkansız derecesinde zor görünüyor…

_______________

(*) https://tr.wikipedia.org/wiki/Maslow_teorisi

(**) https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2019/09/Osmanl%C4%B1-Devleti-D%C4%B1%C5%9F-Bor%C3%A7lar%C4%B1.pdf

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.