Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

HER İKİ KANADI DA AYNI GÜÇTE OLMAYAN KUŞ UÇAMAZ!

Günlerdir, gerek gazete, televizyon vb. gibi konvansiyonel medya organlarında ve gerekse internetteki sosyal medya mecralarında, 31 Mart seçimleriyle ilgili kritikler ve değerlendirmeler okuyoruz ve dinliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin ülke genelindeki büyük oy artışı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)’nin, beklenenden çok daha ağır bir oy kaybına uğramış olması, tüm bu değerlendirmelerin ortak ana temasını oluşturuyor. Elbette, ikinci derecede önem arz eden, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ile Yeniden Refah Partisi (YRP)’nin aldıkları yüksek oylar ile İnsanlık, Yenilik, İyilik Partisi (İYİ Parti)’nin ağır oy kaybına uğraması gibi hususlar da, belli kesimlerde tartışılmaya devam ediyor.   TÜRK SİYASETİ, DIŞ MÜDAHALELERE NE KADAR AÇIK YA DA KAPALI? Öteden beri, Türkiye’deki siyasi ortama dışarıdan emperyalist amaçlı müdahalelerin ve manipülasyonların olduğuna dair söylentiler ve komplo teorileri eksik olmuyor. Bu söylentilerin ve komplo teorilerinin, ne derece doğru ya da yanlış olduklarını, tartışmasız bir şekilde ortaya koyma imkanı yok. Ancak, bazı partilerin Genel Başkanlarının ve üst düzey yöneticilerinin zaman zaman yaptıkları açıklamalar ve meydana gelen gelişmeler, insanları bu yönde düşündürmeye devam ediyor. Örneğin, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Benim emir komuta merkezim bana papaz elbisesi giyeceksin derse, ben o elbiseyi giyer, görevimi yaparım.(*)” ve “Ben Geniş Ortadoğu ve Afrika Projesi’nin (BOP) Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz.(**)” gibi açıklamaları, insanları AK Parti’nin “dış güçler tarafından kurdurulan, bir proje partisi olduğu” yönündeki iddialara ve komplo teorilerine mesnet teşkil ediyor. Erdoğan’ın, o “benim bağlı olduğum kumanda merkezi” ifadesiyle kast ettiği merkezin neresi olduğu henüz meçhul ise de, BOP’un, yarım asırlık bir ABD-İsrail (ve sanırım İngiltere) projesi olduğu artık biliniyor. Öte yandan, DEM Parti’nin (öncesinde, Halkların Demokrasi Partisi-HADEP), bölücü terör örgütü PKK ve yan kuruluşları ile bağlantılı olduğuna dair iddiaların, bu partinin Eş Genel Başkanları, yöneticileri ve mensupları tarafından reddedilmiyor olması da, bir başka dikkate değer durumdur. Tüm bu ve benzeri iddialar ile söylemler, Türk siyasetinin, başlıca polemik ve tartışma konularıdır.   SİYASİ MÜCADELELERDE AHLAK VE ETİK SORUNU Zikrettiğimiz bu hususlar ekseninde cereyan eden tartışmalarda, hiçbir ahlaki ölçüye ve terbiye sınırlarına sığmayacak suçlamalar ve polemikler, önceki tüm seçimlerde olduğu gibi, maalesef 31 Mart seçimleri öncesinin de başlıca eksenini teşkil etmiştir. Gerçeklerle yalanların, doğrularla yanlışların, iyilerle kötülerin alabildiğine toz-duman edildiği seçim döneminde, siyasiler tarafından, insanların sağlıklı düşünebilme yetenekleri adeta bloke edilmiştir. Zihinleri allak-bulak eden, böylesine karmakarışık bir süreçten sonra sandıklara yansıyan milli iradenin (!) ne derece sağlıklı ve isabetli olacağı, son derece şüphelidir. Her şeye rağmen, mevcut yasal seçim sistemi kapsamında ortaya çıktığı ilan edilen ve herkesten saygı göstermesi beklenen “sonuçlar” var karşımızda… İl ve İlçe Seçim Kurulları tarafından ilgililerine mazbataları takdim edildi ve kazananlar görevlerine başladılar; ülkemize ve halkımıza hayırlı olsun. Eldeki seçim sonuçlarına, herhangi birileri tarafından, “halkın siyasilere yönelik güveni” açısından değerlendirme yapılıp yapılmadığını bilmiyorum; ama, bu yazıda ben bu hususu ele almaya çalışacağım.   SİYASETTE, “GÜVEN” VE “İNANILIRLIĞIN” ÖNEMİ! Seçmenin, oyunu kullanırken tercihini belirleyen en önemli husus, “siyasi partilerin, liderlerine, üst yönetim kadrolarına ve adaylarına olan güven”leridir. Son seçimlerin sonuçlarına bakıldığında, AK Parti’nin, seçmen nezdinde, çok büyük bir güven kaybına uğradığını söylemek gerekiyor. Yıllardır, yaşanan olumsuzluklara ve AK Parti aleyhindeki ağır iddialara ve ithamlara rağmen, halk nezdinde 22 yıl boyunca güvenini muhafaza edebilen AK Parti, bu seçimlerde neden bu derece ağır bir şekilde güven ve oy kaybetti? Aslında, bu konuda, bilimsel yöntemlerle çok ciddi bir sosyal araştırmanın yapılmasında yarar var. Yıllardır, başta seçim dönemlerindekiler olmak üzere, pek çok söyleminin ve iddiasının asılsız olduğu ortaya çıkmış olmasına rağmen, halkın güvenmeye devam ettiği AK Parti’ye ve onun liderine ne oldu? Hemen bu noktada bir diğer ilginç durum ise, seçmenin, AK Parti’den çektiği güveninin, önemli ölçüde CHP’ye yönelmiş olmasıdır. CHP, kendi tarihinde bu derece önemli seviyelerde güvene ve oy oranına, 14.05.1972’de Genel Başkanlığa seçilen Bülent Ecevit’in liderliğinde girdiği ilk seçimlerde (14.10.1973’te, %33,3oy oranıyla) mazhar olmuştu. Bu seçimlerde de benzer bir durum ortaya çıktı; 08.11.2023 tarihinde Genel Başkanlığa seçilen Özgür Özel’in liderliğinde girdiği ilk seçilmede, CHP %37,74 oy oranı ile “birinci parti” oldu. Ecevit, seçimler akabinde, Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon hükümeti kurduktan 9 ay sonra Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı’nı (20.07.1974) gerçekleştirdi. Barış harekatıyla ülkede Ecevit yönünde esmeye başlayan rüzgarı siyasi ranta çevirmek isteyen CHP yönetimi, bunda başarılı olamadı ve geçtiğimiz 31 Mart’a kadar, “müzmin ana muhalefet partisi” olarak kaldı. Umarız, CHP, kendisine yöneltilen bu güveni korumayı başarır ve bundan sonraki seçimlerde de, aynı başarıyı tekrar etmeye muvaffak olur.   ORTAYA, “CHP BELEDİYECİLİĞİ” KAVRAMI KONABİLECEK Mİ? Aslında CHP, başta Eskişehir, Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere, ülke genelinde, irili ufaklı pek çok şehirde, son derece başarılı belediyecilik örnekleri verebilmiş bir partidir. CHP, mevcut başarılı örnekleri bu dönemde de sürdürebilmesi halinde, halkın geleceğe dair ümitlerinin merkezine oturabilir. Umarız CHP, elde ettiği tüm belediyelerde, halkın takdirini kazanabilecek düzeyde ve miktarda kadrolara sahiptir. CHP’nin güçlenmesi, her bakımdan ülkemiz yararına sonuçlar verecektir. 2002’den bu yana, AK Parti karşısında, halkın ülke yönetimini teslim etmek için inanabileceği ve güvenebileceği bir performans gösteremeyen CHP, 31 Mart’ta elde ettiği sonuçlarla, bundan sonra, güçlü bir iktidar alternatifi olmayı başarır.   AK PARTİ, NEDEN BU DERECE GÜVEN KAYBETTİ? Yıllardır karşısında güçlü bir muhalefet görmeyen AK Parti kadrolarındaki dejenerasyon ve siyasi etiğe sığmayan davranışlar, halkın büyük tepkisini çekiyor. Öyle ki, bugün herhangi bir yerde “hırsızlık” ve “yolsuzluk”tan söz edilse, maalesef, insanların akıllarına ilk AK Parti geliyor; sanki AK Parti, hırsızlığın ve yolsuzluğun en önemli adresi haline gelmiş gibi. Geçtiğimiz 22 yıl boyunca, ülkemize pek çok önemli hizmetler yapan AK Parti için böyle bir imaj büyük bir haksızlık değil mi? Elbette değil! Eğer karşısında, onu zorlayacak bir muhalefet partisi olsaydı, AK Parti bu derece dejenere olmaz, kendilerine yönelik eleştiriler, suçlamalar ve olumsuz iddialar da böylesine ihmal edilmezdi. Dolayısıyla, hem olumsuz durumların vuku bulmaması için etkili tedbirler alınırdı, hem de söylentilere böylesine boş verilmez, halk gerektiği şekilde aydınlatılırdı. Sonuç olarak da,  parti bu derece siyasi erozyona uğramazdı.   “İKTİDAR” VE “MUHALEFET”, DEVLETİN İKİ KANADI GİBİDİR! Çağdaş demokrasilerde, siyasi sistem “iktidar” ve “muhalefet” şeklinde, adeta iki kanatlıdır. Nasıl ki, kuşların tek kanatla uçmaları, dolayısı ile kendi başlarına hayatiyetlerini sürdürmeleri mümkün değilse; siyasi sistemler de, “güçlü iktidar-zayıf muhalefet” şeklinde uzun süre devam ettirilemez! Maalesef Türkiye’de, 2002’den bu yana güçlü AK Parti iktidarı karşısında muhalefet, adeta yok hükmünde kalmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük ölçüde iktidarın etkisi altında kalmış, “yürütme” erki ise, “yasama” erkinin üstüne çıkmıştır. Bu durumun çok önemli diğer bir olumsuz etkisi “yargı” üzerinde olmuş ve mahkemeler, halk nezdinde çok ciddi güven kaybına uğramıştır. Neticede, “iktidarın, millet adına etkili bir şekilde denetlenmesi” hususunda ciddi yetersizlikler ortaya çıkmıştır ki, bu durumun, ülkemize çok büyük bir zararı olmuştur. Elbette, “devlet yönetiminde güçlü bir iktidarın olması” fevkalade önemlidir; ancak bu, “muhalefetin son derece zayıf olması”gibi bir duruma da sebebiyet vermemelidir. İktidar, muhalefetin nefesini her an ensesinde hissetmelidir; aksi taktirde, siyasette ve bürokraside, iktidar kadrolarının dejenere olmaları ve yolsuzlukları meslek edinmeleri kaçınılmaz hale gelir. 31 Mart’ta yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimlerinin sonuçları, muhalefeti “iktidar alternatifi” haline getirmiş olması bakımından, son derece önemli ve değerlidir. Her iki tarafın da, bu sonuçları hakkıyla değerlendirmeleri ve ülkemizin geleceği için, çok daha güçlü bir siyasi işleyişi ortaya koymaları en büyük temennimiz ve arzumuzdur. Bakalım, önümüzdeki aylar ve yıllar, bu hususta ülkemize neler getirecek?!. ______________   (*) https://www.facebook.com/watch/?v=2038830236245789 (**) https://www.dailymotion.com/video/x7rpbve
Ekleme Tarihi: 16 Nisan 2024 - Salı

HER İKİ KANADI DA AYNI GÜÇTE OLMAYAN KUŞ UÇAMAZ!

Günlerdir, gerek gazete, televizyon vb. gibi konvansiyonel medya organlarında ve gerekse internetteki sosyal medya mecralarında, 31 Mart seçimleriyle ilgili kritikler ve değerlendirmeler okuyoruz ve dinliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin ülke genelindeki büyük oy artışı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)’nin, beklenenden çok daha ağır bir oy kaybına uğramış olması, tüm bu değerlendirmelerin ortak ana temasını oluşturuyor. Elbette, ikinci derecede önem arz eden, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ile Yeniden Refah Partisi (YRP)’nin aldıkları yüksek oylar ile İnsanlık, Yenilik, İyilik Partisi (İYİ Parti)’nin ağır oy kaybına uğraması gibi hususlar da, belli kesimlerde tartışılmaya devam ediyor.

 

TÜRK SİYASETİ, DIŞ MÜDAHALELERE NE KADAR AÇIK YA DA KAPALI?

Öteden beri, Türkiye’deki siyasi ortama dışarıdan emperyalist amaçlı müdahalelerin ve manipülasyonların olduğuna dair söylentiler ve komplo teorileri eksik olmuyor. Bu söylentilerin ve komplo teorilerinin, ne derece doğru ya da yanlış olduklarını, tartışmasız bir şekilde ortaya koyma imkanı yok. Ancak, bazı partilerin Genel Başkanlarının ve üst düzey yöneticilerinin zaman zaman yaptıkları açıklamalar ve meydana gelen gelişmeler, insanları bu yönde düşündürmeye devam ediyor. Örneğin, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Benim emir komuta merkezim bana papaz elbisesi giyeceksin derse, ben o elbiseyi giyer, görevimi yaparım.(*)” ve “Ben Geniş Ortadoğu ve Afrika Projesi’nin (BOP) Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz.(**)” gibi açıklamaları, insanları AK Parti’nin “dış güçler tarafından kurdurulan, bir proje partisi olduğu” yönündeki iddialara ve komplo teorilerine mesnet teşkil ediyor. Erdoğan’ın, o “benim bağlı olduğum kumanda merkezi” ifadesiyle kast ettiği merkezin neresi olduğu henüz meçhul ise de, BOP’un, yarım asırlık bir ABD-İsrail (ve sanırım İngiltere) projesi olduğu artık biliniyor.

Öte yandan, DEM Parti’nin (öncesinde, Halkların Demokrasi Partisi-HADEP), bölücü terör örgütü PKK ve yan kuruluşları ile bağlantılı olduğuna dair iddiaların, bu partinin Eş Genel Başkanları, yöneticileri ve mensupları tarafından reddedilmiyor olması da, bir başka dikkate değer durumdur. Tüm bu ve benzeri iddialar ile söylemler, Türk siyasetinin, başlıca polemik ve tartışma konularıdır.

 

SİYASİ MÜCADELELERDE AHLAK VE ETİK SORUNU

Zikrettiğimiz bu hususlar ekseninde cereyan eden tartışmalarda, hiçbir ahlaki ölçüye ve terbiye sınırlarına sığmayacak suçlamalar ve polemikler, önceki tüm seçimlerde olduğu gibi, maalesef 31 Mart seçimleri öncesinin de başlıca eksenini teşkil etmiştir. Gerçeklerle yalanların, doğrularla yanlışların, iyilerle kötülerin alabildiğine toz-duman edildiği seçim döneminde, siyasiler tarafından, insanların sağlıklı düşünebilme yetenekleri adeta bloke edilmiştir. Zihinleri allak-bulak eden, böylesine karmakarışık bir süreçten sonra sandıklara yansıyan milli iradenin (!) ne derece sağlıklı ve isabetli olacağı, son derece şüphelidir.

Her şeye rağmen, mevcut yasal seçim sistemi kapsamında ortaya çıktığı ilan edilen ve herkesten saygı göstermesi beklenen “sonuçlar” var karşımızda… İl ve İlçe Seçim Kurulları tarafından ilgililerine mazbataları takdim edildi ve kazananlar görevlerine başladılar; ülkemize ve halkımıza hayırlı olsun. Eldeki seçim sonuçlarına, herhangi birileri tarafından, “halkın siyasilere yönelik güveni” açısından değerlendirme yapılıp yapılmadığını bilmiyorum; ama, bu yazıda ben bu hususu ele almaya çalışacağım.

 

SİYASETTE, “GÜVEN” VE “İNANILIRLIĞIN” ÖNEMİ!

Seçmenin, oyunu kullanırken tercihini belirleyen en önemli husus, “siyasi partilerin, liderlerine, üst yönetim kadrolarına ve adaylarına olan güven”leridir. Son seçimlerin sonuçlarına bakıldığında, AK Parti’nin, seçmen nezdinde, çok büyük bir güven kaybına uğradığını söylemek gerekiyor. Yıllardır, yaşanan olumsuzluklara ve AK Parti aleyhindeki ağır iddialara ve ithamlara rağmen, halk nezdinde 22 yıl boyunca güvenini muhafaza edebilen AK Parti, bu seçimlerde neden bu derece ağır bir şekilde güven ve oy kaybetti? Aslında, bu konuda, bilimsel yöntemlerle çok ciddi bir sosyal araştırmanın yapılmasında yarar var. Yıllardır, başta seçim dönemlerindekiler olmak üzere, pek çok söyleminin ve iddiasının asılsız olduğu ortaya çıkmış olmasına rağmen, halkın güvenmeye devam ettiği AK Parti’ye ve onun liderine ne oldu?

Hemen bu noktada bir diğer ilginç durum ise, seçmenin, AK Parti’den çektiği güveninin, önemli ölçüde CHP’ye yönelmiş olmasıdır. CHP, kendi tarihinde bu derece önemli seviyelerde güvene ve oy oranına, 14.05.1972’de Genel Başkanlığa seçilen Bülent Ecevit’in liderliğinde girdiği ilk seçimlerde (14.10.1973’te, %33,3oy oranıyla) mazhar olmuştu. Bu seçimlerde de benzer bir durum ortaya çıktı; 08.11.2023 tarihinde Genel Başkanlığa seçilen Özgür Özel’in liderliğinde girdiği ilk seçilmede, CHP %37,74 oy oranı ile “birinci parti” oldu. Ecevit, seçimler akabinde, Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon hükümeti kurduktan 9 ay sonra Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı’nı (20.07.1974) gerçekleştirdi. Barış harekatıyla ülkede Ecevit yönünde esmeye başlayan rüzgarı siyasi ranta çevirmek isteyen CHP yönetimi, bunda başarılı olamadı ve geçtiğimiz 31 Mart’a kadar, “müzmin ana muhalefet partisi” olarak kaldı. Umarız, CHP, kendisine yöneltilen bu güveni korumayı başarır ve bundan sonraki seçimlerde de, aynı başarıyı tekrar etmeye muvaffak olur.

 

ORTAYA, “CHP BELEDİYECİLİĞİ” KAVRAMI KONABİLECEK Mİ?

Aslında CHP, başta Eskişehir, Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere, ülke genelinde, irili ufaklı pek çok şehirde, son derece başarılı belediyecilik örnekleri verebilmiş bir partidir. CHP, mevcut başarılı örnekleri bu dönemde de sürdürebilmesi halinde, halkın geleceğe dair ümitlerinin merkezine oturabilir.

Umarız CHP, elde ettiği tüm belediyelerde, halkın takdirini kazanabilecek düzeyde ve miktarda kadrolara sahiptir. CHP’nin güçlenmesi, her bakımdan ülkemiz yararına sonuçlar verecektir. 2002’den bu yana, AK Parti karşısında, halkın ülke yönetimini teslim etmek için inanabileceği ve güvenebileceği bir performans gösteremeyen CHP, 31 Mart’ta elde ettiği sonuçlarla, bundan sonra, güçlü bir iktidar alternatifi olmayı başarır.

 

AK PARTİ, NEDEN BU DERECE GÜVEN KAYBETTİ?

Yıllardır karşısında güçlü bir muhalefet görmeyen AK Parti kadrolarındaki dejenerasyon ve siyasi etiğe sığmayan davranışlar, halkın büyük tepkisini çekiyor. Öyle ki, bugün herhangi bir yerde “hırsızlık” ve “yolsuzluk”tan söz edilse, maalesef, insanların akıllarına ilk AK Parti geliyor; sanki AK Parti, hırsızlığın ve yolsuzluğun en önemli adresi haline gelmiş gibi. Geçtiğimiz 22 yıl boyunca, ülkemize pek çok önemli hizmetler yapan AK Parti için böyle bir imaj büyük bir haksızlık değil mi? Elbette değil! Eğer karşısında, onu zorlayacak bir muhalefet partisi olsaydı, AK Parti bu derece dejenere olmaz, kendilerine yönelik eleştiriler, suçlamalar ve olumsuz iddialar da böylesine ihmal edilmezdi. Dolayısıyla, hem olumsuz durumların vuku bulmaması için etkili tedbirler alınırdı, hem de söylentilere böylesine boş verilmez, halk gerektiği şekilde aydınlatılırdı. Sonuç olarak da,  parti bu derece siyasi erozyona uğramazdı.

 

“İKTİDAR” VE “MUHALEFET”, DEVLETİN İKİ KANADI GİBİDİR!

Çağdaş demokrasilerde, siyasi sistem “iktidar” ve “muhalefet” şeklinde, adeta iki kanatlıdır. Nasıl ki, kuşların tek kanatla uçmaları, dolayısı ile kendi başlarına hayatiyetlerini sürdürmeleri mümkün değilse; siyasi sistemler de, “güçlü iktidar-zayıf muhalefet” şeklinde uzun süre devam ettirilemez!

Maalesef Türkiye’de, 2002’den bu yana güçlü AK Parti iktidarı karşısında muhalefet, adeta yok hükmünde kalmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük ölçüde iktidarın etkisi altında kalmış, “yürütme” erki ise, “yasama” erkinin üstüne çıkmıştır. Bu durumun çok önemli diğer bir olumsuz etkisi “yargı” üzerinde olmuş ve mahkemeler, halk nezdinde çok ciddi güven kaybına uğramıştır. Neticede, “iktidarın, millet adına etkili bir şekilde denetlenmesi” hususunda ciddi yetersizlikler ortaya çıkmıştır ki, bu durumun, ülkemize çok büyük bir zararı olmuştur.

Elbette, “devlet yönetiminde güçlü bir iktidarın olması” fevkalade önemlidir; ancak bu, “muhalefetin son derece zayıf olması”gibi bir duruma da sebebiyet vermemelidir. İktidar, muhalefetin nefesini her an ensesinde hissetmelidir; aksi taktirde, siyasette ve bürokraside, iktidar kadrolarının dejenere olmaları ve yolsuzlukları meslek edinmeleri kaçınılmaz hale gelir.

31 Mart’ta yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimlerinin sonuçları, muhalefeti “iktidar alternatifi” haline getirmiş olması bakımından, son derece önemli ve değerlidir. Her iki tarafın da, bu sonuçları hakkıyla değerlendirmeleri ve ülkemizin geleceği için, çok daha güçlü bir siyasi işleyişi ortaya koymaları en büyük temennimiz ve arzumuzdur. Bakalım, önümüzdeki aylar ve yıllar, bu hususta ülkemize neler getirecek?!.

______________

  (*) https://www.facebook.com/watch/?v=2038830236245789

(**) https://www.dailymotion.com/video/x7rpbve

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.