Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

HER SEFERİNDE “AYNI ŞEYLERİ” YAPARAK, “FARKLI SONUÇLAR” BEKLEMEK!..

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), yeni bir hukuksuzluğa daha imza atarak, İYİ Parti’nin, Anayasa’nın 101. maddesindeki “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” hükmü sebebiyle, Erdoğan’ın üçüncü kez Cumhurbaşkanı olamayacağına dair itirazını (hem de, gerekçesini bile açıklamaya lüzum görmeden) maalesef reddetti. Sözde “muhalefet” partilerinin, YSK’nın bu tür usulsüz kararları karşısında sessiz kalmaları ve durumu kabullenmeleri anlaşılır gibi değildir. Herhangi bir usulsüzlük ilk kez yapıldığında cevabı verilmezse, tekrarı kaçınılmaz olur. Hatırlanacağı üzere, YSK, 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerinde, İstanbul’da, “aynı zarfın içinde bulunan 3 oy pusulası”ndan, sadece birini, akıl almaz bir şekilde geçersiz sayarak, Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçiminin yenilenmesine karar vermişti. Maalesef YSK bu ve benzeri kararlarla, seçim güvenliği konusunda ciddi şüphelerin doğmasına yol açıyor! Peki bu durum bu ülkede kimsenin umurunda mı? Değil! Öyleyse yola devam…   EVRENSEL VE MİLLİ İNSANİ DEĞERLER Siyasetin her hâl-û kârda “olmazsa olmaz”ları şunlardır: Hak, adalet, hukuk ve özgürlük! Siyasetin varlık sebebi gerçekten bu hususlardır. Ne var ki, ülkemizdeki siyaset sahnesinde bu evrensel değerlerin, sadece lafı edilir; hiç kimse bunları umursamaz. Anlık, kısa ve küçük çıkar hesaplarından başka hiçbir dertleri bulunmayan yerel Kâhyaların, evrensel insanî değerlerin yanısıra, dini ve milli değerleri de kullanarak, altını ısıttıkları siyaset kazanındaki kaymağı, daima baronlar yer. Bizim gibi gelişmemiş ülkelerde, Siyaset Baronları, rakiplerine karşı yabancı güçlerle işbirliği yapmaktan asla çekinmezler. Elbette, yabancılarla yaptıkları işbirliğini, yereldeki Siyaset Kâhyaları başta olmak üzere, halka anlatmak ve kabul ettirmek mümkün değildir. O nedenle Baronlar, başta din olmak üzere, halkın tüm ortak değerlerini ve kutsallarını ölçüsüzce istismar etmekten çekinmezler. Din ve milli değerler, Karl Marx’ın dediği gibi gerçekte “afyon” değildir; ancak, tüm bunların, siyasetçilerin elinde adeta afyon gibi, halkı uyutmak amacıyla kullanıldığı da, yadsınamaz bir gerçektir. Aslında, kendi küçük çıkarlarından başka pek dertleri olmayan yereldeki Siyaset Kâhyaları, Baronların ellerinde afyon haline dönüştürülen dini ve milli değerlerin, halkın ayakta uyutulması için kullanılması hususunda, çok önemli bir role sahipler. Siyaset Kâhyaları, akılları erse de ermese de ve gerçekleri bilseler de bilmeseler de, yaşadıkları çevrelerdeki insanlara, kendi partilerini yönetmekte olan Baronların, “ülkedeki tek milli siyasetçiler” olduklarını anlatırlar. Zaten, Kâhyaların, Baronlar açısından önemli olan başlıca görevleri de budur.   CUMHURBAŞKANI ADAYLARI Bilindiği üzere, bu yıl da, ülkemizde, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri birlikte yapılıyor. Yürütmenin başı olması nedeniyle, Cumhurbaşkanı adayları, seçim kampanyasında öne çıkıyorlar; milletvekili adayları ise ikinci plana düşüyorlar. Cumhurbaşkanı Kesin Aday Listesi, geçen 31 Mart günü, Resmî Gazete’de yayımlandı. Buna göre, Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, R.Tayyip Erdoğan ve Sinan Oğan, Cumhurbaşkanlığı birinci tur seçimi için, 14 Mayıs’ta seçmenlerin karşısına çıkacaklar. Gayet açık ki, bu isimler arasında, rakip ittifakların adayları olan Kılıçdaroğlu ve Erdoğan favori konumdalar. Seçmenlerden toplanan 100 bin imza ile aday olan İnce ve Oğan’ın seçilme şansları olmadığı gibi, ikinci tura kalmaları da ihtimal dahilinde görülmüyor. Peki o zaman, İnce ve Oğan, kendileri bu gerçeği görmüyorlar mı? Görüyorlarsa, neden aday olup seçime katılıyorlar? Bunun, sadece tek bir cevabı olabilir: Adaylardan hiçbirinin %50+1 oy alamaması durumunda, ikinci tura kalan adayların karşısında pazarlık şansı elde etmek! Bu da, seçim sistemimizin ilginç cilvelerinden biri.   SEÇİM TAKVİMİNE GÖRE BU HAFTA 18 Mart Cumartesi günü başlayan Seçim Takvimi’ne ise, bu hafta, ağırlıklı olarak Seçmen Listeleri ile ilgili itirazların karara bağlanması vb. işlemlerle devam edilecek. İttifaklar konusundaki son durumlar ise, Cuma akşamı kesinleşecek. Siyasi partiler de, Milletvekili Aday Listelerini en geç 09 Nisan akşamına kadar YSK’na iletecekler. Öte yandan, siyasi partilere milletvekili aday adaylığı başvurularının başladığı günden bu yana, seçim bölgelerinde devam eden heyecan, Milletvekili Geçici Aday Listelerinin, 15 Nisan akşamı, YSK tarafından ilgili İl Seçim Kurulu Başkanlıklarına iletilmesi ve Resmî Gazete ile medya organlarında yayınlanmasına kadar devam edecek. Listeler Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra, adları listelerde yer almayanların (ya da sıralarını beğenmeyenlerin) hayal kırıklıkları, parti içi kişisel destek pazarlıklarına yansıyacak. Ben şahsen, bu seçimde de, Balıkesir’e hayrı dokunabilecek isimlerin siyasi partilerin aday listelerinde (bugüne kadar olduğu gibi), seçilebilir üst sıralarda yer alabileceklerine ihtimal vermiyorum.   NEDEN “ÖN SEÇİM” DEĞİL DE “TEAMÜL YOKLAMASI”? Sizler de, çevrenizde “yakından tanıdığınız” milletvekili aday adaylarına bir bakın bakalım; gerçekten işe yarar kimseleri görebilecek misiniz? Adayların (ve listelerdeki sıralarının), siyasi partilerin üyeleri tarafından, resmî “ön seçim”le belirlenmediği durumlarda, Ankara’daki Siyaset Baronları, kendilerine “kul-köle” olmayacak hiçbir ismi (hem de, o bölgede seçim kaybetme pahasına) asla listeye koymazlar! Seçilen milletvekillerinin, seçildikleri bölgelere ve oralardaki insanlara yararlı olup olmamaları, Türk siyasetinin konusu hiç olmamıştır! Bu açık gerçeğe rağmen, insanların, her seçimde, “sanki, bu sefer farklı bir şey ortaya çıkacakmış” gibi, heyecanla seçimlerle meşgul olmalarını anlayabilmiş değilim! Adayları, YSK denetiminde resmî olarak yapılacak bir ön seçimle belirlemek yerine, partiler, milletvekili aday adayları ile ilgili, “Teamül Yoklaması” denen ucube bir uygulamayı tercih ederler. Parti üyelerine, mevcut aday adayları ile ilgili olarak, güya oy kullandırılır. Ancak, kullanılan oylar mahallinde açılıp sayılmaz, kapalı zarflar, mühürlü torbalara konularak, parti genel merkezlerine gönderilir. Böylece, “Adaylardan kimin kaç oy aldığı ve adaylar arasında kimin kaçıncı sırada olduğu”nu, sadece Baronlar bilir! Teamül Yoklamasında, kim hangi sırada oy almış olursa olsun, Baronların her seçim bölgesi için belirleyecekleri aday listeleri, olumlu anlamda bundan etkilenmez. Aksine, listelerde yer almaları Baronlar açısından sakıncalı görülen, “yerel siyasi güçleri yüksek” isimler, bu şekilde (hem de garantili bir şekilde) belirlenirler ve siyaseten bertaraf edilirler. İşte, Teamül Yoklamalarının gerçek fonksiyonu budur. Baronlar, kendi başlarına yerelden yükselebilen siyasi karakterlerle uğraşmak ve onları aralarına almak istemezler. Yerelde güçlü siyasi kişiliklerin doğru olarak belirlenmesi hususunda en garantili yol, Teamül Yoklamasıdır. Kendi başlarına yerelde güçlü siyasi kapasiteleri bulunanlar tespit edildikten sonra, onları bertaraf etmek o kadar kolaydır ki, halk bunun farkına bile varmaz!   SİYASİ KISIR DÖNGÜ VE ÇIKIŞ YOLU Ülke genelinde Ankara’dan (yani Baronlar tarafından) belirlenen siyaset gündemleri ile Kâhyaların yönlendirdikleri yerel siyasi gündemler dışında, mevcut sistemin işleyişiyle ilgili, aslına kimsenin pek dile getirmediği hususlara dikkat çekmeye çalışıyorum. Halkımız, yıllardır, “her seferinde aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek” gibi aptalca bir anlayışla, sadece siyaseten değil, her bakımdan istismar ediliyor. Tamamen halka ait olan ekonomik kaynaklara, siyaset yoluyla çöreklenen ve siyasetçi kimlikleriyle, çoğu zaman yabancı güçlerin işbirlikçileri olan birtakım asalaklar (ve hainler), pervasızca saltanatlarını sürdürüyorlar. Ülke kaynaklarını sömürmekten başka hiçbir amaçları olmayanların kurdukları bu siyaset kısırdöngüsünü kırmak, “gerçekten sivil” toplum kuruluşları ve “gerçek gazeteciler”le mümkün olabilir. Öncelikle şunun gayet iyi anlaşılması lazım: Hakim siyasetin güdümünde STK’cılık olmaz! STK’lar, varlık sebepleri itibariyle, tıpkı gerçek “gazeteciler” gibi, kesinlikle hakim siyasete muhalif olmak zorundadırlar. Ülke kaynaklarını elinde bulunduran hakim siyasetçilerle, ahlaksızca nema paylaşmakta olan birtakım sendikalar, vakıflar, meslek kuruluşları, dernekler vb. kuruluşlar, asla “sivil” toplum kuruluşları değildirler.   TOPLUM, KENDİ GERÇEK STK’LARINI VE MEDYASINI YARATMALI Siyaset Baronları tarafından, sürekli olarak siyasetin dışına itilmekte olan nitelikli insanlar, öncelikle, yaşadıkları yerlerde “gerçek toplumsal amaçlar” etrafında bir araya gelmeli ve “gerçek sivil toplum kuruluşları” şeklinde örgütlenmelidirler. Bu yeni tip STK’lar, hakim siyasetle hiçbir şekilde, ahlaksızca al takke-ver külah ilişkilerine girmemelidirler. Hakim siyasetin, suret-i Hak’tan görünerek, milletin mallarından dağıtmakta olduğu ulûfelere de tenezzül etmemelidirler. Çünkü, hakim siyasetin ulûfeleri ile beslenenler gerçek STK ve gerçek gazeteci olamazlar; ancak, “hakim siyasetin yandaşları” olurlar! 14 Mayıs seçimlerinin, diğer seçimlerden farklı olarak, en karakteristik özelliği şudur: Bu seçimler, laik ve sosyal bir hukuk devleti demek olan Cumhuriyet yanlıları ile bu Cumhuriyete karşı olanlar arasında geçecek. 21 yıldır tek başına iktidarda bulunan ve 2018’den bu yana devletin tüm erklerini (yasama, yürütme ve yargı+basın) tek bir kişinin iradesi altında birleştiren AK Parti iktidarının bu seçimleri kazanması durumunda, artık, “Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldırma” amacına matuf, son adımlarını atmaktan çekinmeyeceği gayet açıktır. Çünkü, 2017 referandumuyla, devlet yapısında “kuvvetler ayrılığı”nın kaldırılmasından sonra, ülkemizde artık, bu konuda bunu engelleyebilecek hiçbir örgütsel yapı kalmamıştır! Bugün böyle bir yapı olsaydı (daha önce söz konusu olan pek çok husus bir yana), YSK tarafından, hukuksuz bir şekilde, sayın Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanlığı adaylığına geçit verilebilir miydi?
Ekleme Tarihi: 04 Nisan 2023 - Salı

HER SEFERİNDE “AYNI ŞEYLERİ” YAPARAK, “FARKLI SONUÇLAR” BEKLEMEK!..

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), yeni bir hukuksuzluğa daha imza atarak, İYİ Parti’nin, Anayasa’nın 101. maddesindeki “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” hükmü sebebiyle, Erdoğan’ın üçüncü kez Cumhurbaşkanı olamayacağına dair itirazını (hem de, gerekçesini bile açıklamaya lüzum görmeden) maalesef reddetti. Sözde “muhalefet” partilerinin, YSK’nın bu tür usulsüz kararları karşısında sessiz kalmaları ve durumu kabullenmeleri anlaşılır gibi değildir.

Herhangi bir usulsüzlük ilk kez yapıldığında cevabı verilmezse, tekrarı kaçınılmaz olur. Hatırlanacağı üzere, YSK, 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerinde, İstanbul’da, “aynı zarfın içinde bulunan 3 oy pusulası”ndan, sadece birini, akıl almaz bir şekilde geçersiz sayarak, Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçiminin yenilenmesine karar vermişti. Maalesef YSK bu ve benzeri kararlarla, seçim güvenliği konusunda ciddi şüphelerin doğmasına yol açıyor! Peki bu durum bu ülkede kimsenin umurunda mı? Değil! Öyleyse yola devam…

 

EVRENSEL VE MİLLİ İNSANİ DEĞERLER

Siyasetin her hâl-û kârda “olmazsa olmaz”ları şunlardır: Hak, adalet, hukuk ve özgürlük! Siyasetin varlık sebebi gerçekten bu hususlardır. Ne var ki, ülkemizdeki siyaset sahnesinde bu evrensel değerlerin, sadece lafı edilir; hiç kimse bunları umursamaz. Anlık, kısa ve küçük çıkar hesaplarından başka hiçbir dertleri bulunmayan yerel Kâhyaların, evrensel insanî değerlerin yanısıra, dini ve milli değerleri de kullanarak, altını ısıttıkları siyaset kazanındaki kaymağı, daima baronlar yer.

Bizim gibi gelişmemiş ülkelerde, Siyaset Baronları, rakiplerine karşı yabancı güçlerle işbirliği yapmaktan asla çekinmezler. Elbette, yabancılarla yaptıkları işbirliğini, yereldeki Siyaset Kâhyaları başta olmak üzere, halka anlatmak ve kabul ettirmek mümkün değildir. O nedenle Baronlar, başta din olmak üzere, halkın tüm ortak değerlerini ve kutsallarını ölçüsüzce istismar etmekten çekinmezler. Din ve milli değerler, Karl Marx’ın dediği gibi gerçekte “afyon” değildir; ancak, tüm bunların, siyasetçilerin elinde adeta afyon gibi, halkı uyutmak amacıyla kullanıldığı da, yadsınamaz bir gerçektir.

Aslında, kendi küçük çıkarlarından başka pek dertleri olmayan yereldeki Siyaset Kâhyaları, Baronların ellerinde afyon haline dönüştürülen dini ve milli değerlerin, halkın ayakta uyutulması için kullanılması hususunda, çok önemli bir role sahipler. Siyaset Kâhyaları, akılları erse de ermese de ve gerçekleri bilseler de bilmeseler de, yaşadıkları çevrelerdeki insanlara, kendi partilerini yönetmekte olan Baronların, “ülkedeki tek milli siyasetçiler” olduklarını anlatırlar. Zaten, Kâhyaların, Baronlar açısından önemli olan başlıca görevleri de budur.

 

CUMHURBAŞKANI ADAYLARI

Bilindiği üzere, bu yıl da, ülkemizde, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri birlikte yapılıyor. Yürütmenin başı olması nedeniyle, Cumhurbaşkanı adayları, seçim kampanyasında öne çıkıyorlar; milletvekili adayları ise ikinci plana düşüyorlar.

Cumhurbaşkanı Kesin Aday Listesi, geçen 31 Mart günü, Resmî Gazete’de yayımlandı. Buna göre, Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, R.Tayyip Erdoğan ve Sinan Oğan, Cumhurbaşkanlığı birinci tur seçimi için, 14 Mayıs’ta seçmenlerin karşısına çıkacaklar.

Gayet açık ki, bu isimler arasında, rakip ittifakların adayları olan Kılıçdaroğlu ve Erdoğan favori konumdalar. Seçmenlerden toplanan 100 bin imza ile aday olan İnce ve Oğan’ın seçilme şansları olmadığı gibi, ikinci tura kalmaları da ihtimal dahilinde görülmüyor. Peki o zaman, İnce ve Oğan, kendileri bu gerçeği görmüyorlar mı? Görüyorlarsa, neden aday olup seçime katılıyorlar? Bunun, sadece tek bir cevabı olabilir: Adaylardan hiçbirinin %50+1 oy alamaması durumunda, ikinci tura kalan adayların karşısında pazarlık şansı elde etmek! Bu da, seçim sistemimizin ilginç cilvelerinden biri.

 

SEÇİM TAKVİMİNE GÖRE BU HAFTA

18 Mart Cumartesi günü başlayan Seçim Takvimi’ne ise, bu hafta, ağırlıklı olarak Seçmen Listeleri ile ilgili itirazların karara bağlanması vb. işlemlerle devam edilecek. İttifaklar konusundaki son durumlar ise, Cuma akşamı kesinleşecek. Siyasi partiler de, Milletvekili Aday Listelerini en geç 09 Nisan akşamına kadar YSK’na iletecekler.

Öte yandan, siyasi partilere milletvekili aday adaylığı başvurularının başladığı günden bu yana, seçim bölgelerinde devam eden heyecan, Milletvekili Geçici Aday Listelerinin, 15 Nisan akşamı, YSK tarafından ilgili İl Seçim Kurulu Başkanlıklarına iletilmesi ve Resmî Gazete ile medya organlarında yayınlanmasına kadar devam edecek. Listeler Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra, adları listelerde yer almayanların (ya da sıralarını beğenmeyenlerin) hayal kırıklıkları, parti içi kişisel destek pazarlıklarına yansıyacak.

Ben şahsen, bu seçimde de, Balıkesir’e hayrı dokunabilecek isimlerin siyasi partilerin aday listelerinde (bugüne kadar olduğu gibi), seçilebilir üst sıralarda yer alabileceklerine ihtimal vermiyorum.

 

NEDEN “ÖN SEÇİM” DEĞİL DE “TEAMÜL YOKLAMASI”?

Sizler de, çevrenizde “yakından tanıdığınız” milletvekili aday adaylarına bir bakın bakalım; gerçekten işe yarar kimseleri görebilecek misiniz? Adayların (ve listelerdeki sıralarının), siyasi partilerin üyeleri tarafından, resmî “ön seçim”le belirlenmediği durumlarda, Ankara’daki Siyaset Baronları, kendilerine “kul-köle” olmayacak hiçbir ismi (hem de, o bölgede seçim kaybetme pahasına) asla listeye koymazlar! Seçilen milletvekillerinin, seçildikleri bölgelere ve oralardaki insanlara yararlı olup olmamaları, Türk siyasetinin konusu hiç olmamıştır! Bu açık gerçeğe rağmen, insanların, her seçimde, “sanki, bu sefer farklı bir şey ortaya çıkacakmış” gibi, heyecanla seçimlerle meşgul olmalarını anlayabilmiş değilim!

Adayları, YSK denetiminde resmî olarak yapılacak bir ön seçimle belirlemek yerine, partiler, milletvekili aday adayları ile ilgili, “Teamül Yoklaması” denen ucube bir uygulamayı tercih ederler. Parti üyelerine, mevcut aday adayları ile ilgili olarak, güya oy kullandırılır. Ancak, kullanılan oylar mahallinde açılıp sayılmaz, kapalı zarflar, mühürlü torbalara konularak, parti genel merkezlerine gönderilir. Böylece, “Adaylardan kimin kaç oy aldığı ve adaylar arasında kimin kaçıncı sırada olduğu”nu, sadece Baronlar bilir! Teamül Yoklamasında, kim hangi sırada oy almış olursa olsun, Baronların her seçim bölgesi için belirleyecekleri aday listeleri, olumlu anlamda bundan etkilenmez. Aksine, listelerde yer almaları Baronlar açısından sakıncalı görülen, “yerel siyasi güçleri yüksek” isimler, bu şekilde (hem de garantili bir şekilde) belirlenirler ve siyaseten bertaraf edilirler. İşte, Teamül Yoklamalarının gerçek fonksiyonu budur. Baronlar, kendi başlarına yerelden yükselebilen siyasi karakterlerle uğraşmak ve onları aralarına almak istemezler. Yerelde güçlü siyasi kişiliklerin doğru olarak belirlenmesi hususunda en garantili yol, Teamül Yoklamasıdır. Kendi başlarına yerelde güçlü siyasi kapasiteleri bulunanlar tespit edildikten sonra, onları bertaraf etmek o kadar kolaydır ki, halk bunun farkına bile varmaz!

 

SİYASİ KISIR DÖNGÜ VE ÇIKIŞ YOLU

Ülke genelinde Ankara’dan (yani Baronlar tarafından) belirlenen siyaset gündemleri ile Kâhyaların yönlendirdikleri yerel siyasi gündemler dışında, mevcut sistemin işleyişiyle ilgili, aslına kimsenin pek dile getirmediği hususlara dikkat çekmeye çalışıyorum.

Halkımız, yıllardır, “her seferinde aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek” gibi aptalca bir anlayışla, sadece siyaseten değil, her bakımdan istismar ediliyor. Tamamen halka ait olan ekonomik kaynaklara, siyaset yoluyla çöreklenen ve siyasetçi kimlikleriyle, çoğu zaman yabancı güçlerin işbirlikçileri olan birtakım asalaklar (ve hainler), pervasızca saltanatlarını sürdürüyorlar. Ülke kaynaklarını sömürmekten başka hiçbir amaçları olmayanların kurdukları bu siyaset kısırdöngüsünü kırmak, “gerçekten sivil” toplum kuruluşları ve “gerçek gazeteciler”le mümkün olabilir.

Öncelikle şunun gayet iyi anlaşılması lazım: Hakim siyasetin güdümünde STK’cılık olmaz! STK’lar, varlık sebepleri itibariyle, tıpkı gerçek “gazeteciler” gibi, kesinlikle hakim siyasete muhalif olmak zorundadırlar. Ülke kaynaklarını elinde bulunduran hakim siyasetçilerle, ahlaksızca nema paylaşmakta olan birtakım sendikalar, vakıflar, meslek kuruluşları, dernekler vb. kuruluşlar, asla “sivil” toplum kuruluşları değildirler.

 

TOPLUM, KENDİ GERÇEK STK’LARINI VE MEDYASINI YARATMALI

Siyaset Baronları tarafından, sürekli olarak siyasetin dışına itilmekte olan nitelikli insanlar, öncelikle, yaşadıkları yerlerde “gerçek toplumsal amaçlar” etrafında bir araya gelmeli ve “gerçek sivil toplum kuruluşları” şeklinde örgütlenmelidirler. Bu yeni tip STK’lar, hakim siyasetle hiçbir şekilde, ahlaksızca al takke-ver külah ilişkilerine girmemelidirler. Hakim siyasetin, suret-i Hak’tan görünerek, milletin mallarından dağıtmakta olduğu ulûfelere de tenezzül etmemelidirler. Çünkü, hakim siyasetin ulûfeleri ile beslenenler gerçek STK ve gerçek gazeteci olamazlar; ancak, “hakim siyasetin yandaşları” olurlar!

14 Mayıs seçimlerinin, diğer seçimlerden farklı olarak, en karakteristik özelliği şudur: Bu seçimler, laik ve sosyal bir hukuk devleti demek olan Cumhuriyet yanlıları ile bu Cumhuriyete karşı olanlar arasında geçecek. 21 yıldır tek başına iktidarda bulunan ve 2018’den bu yana devletin tüm erklerini (yasama, yürütme ve yargı+basın) tek bir kişinin iradesi altında birleştiren AK Parti iktidarının bu seçimleri kazanması durumunda, artık, “Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldırma” amacına matuf, son adımlarını atmaktan çekinmeyeceği gayet açıktır. Çünkü, 2017 referandumuyla, devlet yapısında “kuvvetler ayrılığı”nın kaldırılmasından sonra, ülkemizde artık, bu konuda bunu engelleyebilecek hiçbir örgütsel yapı kalmamıştır! Bugün böyle bir yapı olsaydı (daha önce söz konusu olan pek çok husus bir yana), YSK tarafından, hukuksuz bir şekilde, sayın Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanlığı adaylığına geçit verilebilir miydi?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.