Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

İKTİDAR, SEÇİMLERİ “ÂDİL BİR ŞEKİLDE” YAPMAYA MECBURDUR!

Seçimler konusunda, geçen haftanın bence en ilginç ve önemli olayı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Deep Fake”e ve “Cambridge Analytica”ya atıf yaparak, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’u ciddi bir şekilde uyarmasıdır. Maalesef, ülkemizde siyaset alanı, bugüne kadar hiç olmadığı kadar kirletilmiş ve seviyesi de, akıl almayacak derecede düşürülmüştür. Hiçbir mantıkla ve ahlâk anlayışıyla kabul edilemeyecek, fevkalade adice konuşmalardan, demagojilerden, hakaretlerden ve pervasızca iftiralardan geçilmiyor. Öyle ki, “siyaset” kelimesi, başlı başına iğrenç ve mide bulandırıcı “kirli” bir anlama bulandırılmıştır. İşte, Kılıçdaroğlu’nun, F.Altun’a yönelik deep fake ve Cambridge Analytica uyarıları da, bu yönde, çok tehlikeli bir aşamayı işaret ediyor.   DEEP FAKE VE CAMBRIDGE ANALYTICA Jehane Noujaim ve Karim Amer’in birlikte hazırladıkları ve 2019’da Netflix’te yayınlanan, Donald Trump’ın seçildiği 2016 ABD Başkanlık Seçimi ile İngiltere’deki, AB’den ayrılma referandumunda (Brexit-2016) etkili bir şekilde kullanıldığı sonradan anlaşılan, “Facebook-Cambridge Analytica veri skandalı” ile ilgili “The Great Hack”adlı belgeselde, şeytanın bile aklına gelmeyecek, internet ve sosyal medya manipülasyonları anlatılıyor. Merak edenler, internette bu belgeseli açıp seyredebilirler. Sosyal medya (facebook, twitter, instagram, tik-tok vb.) mecralarını kullananların belli bir istikamette manipüle edilmesine dair internet yazılımlarının kullanılması ile özellikle, herhangi bir konuda (örneğin, “seçimde kime oy vereceği” konusunda) kararsız kalan insanlar, asılsız ve/veya çarpıtılmış yanıltıcı paylaşımlarla, istenilen tarafa yönlendirilebilmektedir. Türkiye’deki kamuoyu araştırma şirketlerinin, 14 Mayıs seçimleri ile ilgili ortak görüşü, “seçim sonuçlarının,  %10 ilâ 15 aralığında bulunan kararsız seçmenler” tarafından belirleneceği yönündedir. Kılıçdaroğlu, devletin bir kurumu olan ve seçimlere katılan siyasi partiler arasında “tarafsız” kalması yasal zorunluluk olan İletişim Başkanlığı’nda, şu günlerde AK Parti lehinde uygulamaya konulmak üzere, bu yönde bazı çalışmaların yapıldığına dikkat çekerek, kurumun başında bulunan Fahrettin Altun’u, ciddi bir şekilde uyarma ihtiyacı duymuştur.   DEEP FAKE: SENTETİK GERÇEKLİK TEKNOLOJİSİ Son 5-6 yıl içinde, dijital teknolojiler alanında meydana gelen yapay zeka uygulamaları, yararlı amaçlarla olduğu gibi, kötü niyetlerle de kullanılabilmektedir. Bunlar arasında, gerçekte var olmayan (seyredenin farkına varamayacağı) sahte ses ve görsel üretimine imkan veren “Deep Fake” denilen, “Sentetik Gerçeklik Teknolojisi” maalesef, kötü amaçlarla kullanılmaya çok müsait. Öyle ki, eğer bir kişiye ait elde yeterince görüntü ve ses kaydı varsa, bunlar kullanılarak, o kişiyle ilgili istenen her türlü görüntü ve ses üretilebiliyor. Dijital ürünlerin doğal ve gerçek olup-olmadıklarını kesin olarak tespit edebilen yazılımlar da yok değil elbette; ancak, bilgisayarda görüntüleri izleyenlerin, o anda ekranlarda gördükleri ile bunu anlamaları neredeyse imkansızdır. Türkiye gibi halkın %80’i yeterince gelişememiş ülkelerde, gerçek olmayan, bilgisayarda yapay olarak üretilen ses ve görüntülerin internet ortamında ve bilhassa sosyal medya mecralarında paylaşılması ile oldukça etkili manipülasyonların yapılması, hiç de olmayacak bir iş değildir. Yeterince para harcandığında, bu işleri herkes pekâlâ yapabilir.   NEDEN “BAĞIMSIZ SEÇİM BAKANLARI” ATANMADI? Geçmişte (2002 Milletvekili Genel Seçimleri dahil), Yüksek Seçim Kurulu’nun hiçbir uygulaması ya da işlemi, tek bir kere olsun, tartışma konusu olmamıştır. Ancak, ondan sonra yapılan (özellikle 2018’den itibaren) tüm seçimlerde, YSK’nın yaptığı uygulamalar, sürekli olarak tartışma konusu olmaktadır. Öte yandan eskiden, seçim dönemlerinde İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanları görevlerinden ayrılır, muhalefetin de görüşü alınarak, bu bakanlıklara (seçim dönemi ile sınırlı olmak üzere), Başbakanın önerisi ile TBMM tarafından, tamamen bağımsız isimler atanırdı! Halk arasında bunlara “Seçim Bakanları” denirdi. AK Parti iktidarındaki seçimlerde, nedense bu geleneksel uygulama kaldırıldı ve kendileri de aday ve “siyasi taraf” olan bakanların gölgeleri altında seçimler yapılmaya başlandı. Rakip partilerin, seçim döneminde şikayetçi olabilecekleri hususlarda, zaten kendilerine rakip olan bakanlar tarafından korunmayacaklarını ve şikayetlerinin dikkate alınmayacağını söylemek için allame olmaya gerek yoktur. Bu bakanlar, görevlerini gerçekten tarafsızlıkla yapsalar ve adaletten ayrılmasalar bile (ki bugün Türkiye’de böyle bir şeyin olması beklenemez), halka bunu anlatmak ve kabul ettirmek mümkün değildir. Kaldı ki, halihazırda bu bakanların tarafsız kalmak, adil olmak vb. gibi bir dertlerinin de olmadığı zaten görülüyor.   HALK, BU BAKANLARIN “TARAFSIZ” OLDUKLARINA İNANIR MI? Seçimlerle ilgili olarak, halkın kafasında dolaşmakta olan soru şudur: Acaba, Erdoğan seçimi kaybederse, koltuğunu teslim eder mi? Bugün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, seçimle ilgili konularda, rakipleri karşısında “tarafsız” olduklarına ve olabileceklerine kim inanır Allah aşkına? Peki, AK Parti iktidarı, bu seçimleri, “tarafsız, şeffaf ve adil” yapılıp yapılmadığı konusunda spekülasyon konusu olmayacak bir şekilde yapamaz mıydı? Elbette yapabilirdi; ama, göz göre göre bunu yapmıyor, yapmayacağını inatla herkese gösteriyor. Peki Neden? İşte, bu sorunun cevabı olarak, insanlar hayal güçlerinin yettiği ölçüde kendilerine göre sebepler üretiyor ve bunları aralarında konuşuyorlar ki, bu çok ciddi bir toplumsal rahatsızlık sebebidir. Peki, bu toplumsal rahatsızlık AK Partililerin umurlarında mı? Görünen o ki değil!   ERDOĞAN SEÇİMİ KAYBEDERSE, KOLTUĞUNU TESLİM EDER Mİ? En başından bu yana, tüm olan-bitenlere bakıldığında, en tepedeki yöneticilerinden, en alttaki üyelerine kadar, AK Partililerin hiçbir şekilde seçimi kaybetmeyi göze alamadıkları ve alamayacakları anlaşılıyor. Seçimi kaybetmeleri halinde ise, iktidarı kazanan tarafa devretmek istemeyecekleri ve bu konuda akla gelen-gelmeyen her türlü direnişe tevessül edecekleri anlaşılıyor ki, bu fevkalade büyük bir tehlike olarak ortaya çıkıyor. Her ne olursa olsun, sandıktan çıkacak olan millet iradesine saygılı olacağını açıklamak bir yana, Erdoğan, 01 Mayıs günü, Türk Havacılık ve Uzak Sanayii’nde düzenlenen bir toplantıda, Kemal Kılıçdaroğlu’nu “PKK’dan destek almakla” suçladı ve “Benim milletim, Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez.” gibi, dehşetengiz bir cümle kurdu ki, bu ifade hiçbir şekilde kabul edilemez.   SEÇİMLERİN GÜVENLİĞİNDE SORUMLU OLAN KİM? Eğer, Kandil seçimler üzerinde etki ediyorsa, buna karşı önlem almak ve önlemek acaba kimin görevidir? Seçimleri, kendisi dışında biri kazanırsa, bunu “millet iradesi” olarak görmeyeceğini ve kabul etmeyeceğini, seçimden 12 gün önce ilan ediyor. Ancak bu tutum, Erdoğan için yeni değildir. Daha önce de (28.12.2016 günü), Fildişi Sahili’ne giderken Atatürk Havalimanı’nda, bir gazetecinin bir sorusu üzerine, “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı kabul etmek durumunda değilim. Bunu da çok açık, net söyleyeyim; karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum.” dediğini hatırladığımızda, bu cümlenin de, alelade bir seçim polemiği olmadığını görebiliriz. Seçimlere katılan siyasi partilerin, ilgili yasal merciler tarafından seçimlere hile karıştırıldığı ifade edilmediği sürece, sandık sonuçlarını tanımama gibi bir davranışı olamaz ve kabul edilemez! Eğer herhangi bir yerde, seçilerle ilgili bir usulsüzlük varsa bu, ilgili yasal merci olan YSK’ya iletilir ve ondan sonra da, herkes YSK’nın vereceği karara uyar. “Tarafsız ve adil” olmadığına inananlar olsa da, mevcut YSK’nın yönetimindeki seçimlere girmeyi kabul ettikten sonra, sonuçlar konusunda farklı düşünmek, asla doğru ve ülkemizin hayrına olamaz!   SEÇİMLERDE ORTAYA ÇIKAN İRADENİN BEDELİNİ HALK ÖDER! Demokrasinin temel esprisi (yanlış ya da doğru), “halkın kendi kaderini kendisinin tayin etmesi”dir. Halkın çoğunlukla verdiği karar yanlış olsa da, kendileri tarafından verilen bir karardan kaynaklanan zararları karşılama konusunda, hiç kimse başka yerlerde sebep aramaz! Bunun en bilinen örneği, Almanya’da Hitler’in kazandığı 1933 seçimleridir. Alman halkı, ondan sonraki tüm seçimlerde Hitler’e destek vermiş ve dünyanın başına II. Dünya Savaşı gibi (56 milyondan fazla insanın öldüğü) bir felaketin açılmasına sebep olmuş ve 1933-40 arasındaki seçimlerde ortaya çıkardığı iradenin bedelini de 1945’ten sonra ödemiştir. Ben şahsen, Türk milletinin bu seçimlerde çok daha doğru bir irade ortaya koyacağına inanıyorum ve bunu arzu ediyorum. Ancak, çok açık söyleyeyim, yurt dışında oy kullanma işlemleri konusunda gelen haberlere baktığımda, YSK’nın tarafsızlığından ve AK Parti’nin, olması gerektiği gibi bir seçim güvenliği sağlayacağından pek emin değilim! Dahası, Muhalefet partilerinin “sandıklara (yani, kendi oylarına) sahip çıkma” konusunda, etkili tedbirler aldıkları ya da alacakları konusunda, son derece endişeliyim.
Ekleme Tarihi: 08 Mayıs 2023 - Pazartesi

İKTİDAR, SEÇİMLERİ “ÂDİL BİR ŞEKİLDE” YAPMAYA MECBURDUR!

Seçimler konusunda, geçen haftanın bence en ilginç ve önemli olayı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Deep Fake”e ve “Cambridge Analytica”ya atıf yaparak, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’u ciddi bir şekilde uyarmasıdır.

Maalesef, ülkemizde siyaset alanı, bugüne kadar hiç olmadığı kadar kirletilmiş ve seviyesi de, akıl almayacak derecede düşürülmüştür. Hiçbir mantıkla ve ahlâk anlayışıyla kabul edilemeyecek, fevkalade adice konuşmalardan, demagojilerden, hakaretlerden ve pervasızca iftiralardan geçilmiyor. Öyle ki, “siyaset” kelimesi, başlı başına iğrenç ve mide bulandırıcı “kirli” bir anlama bulandırılmıştır. İşte, Kılıçdaroğlu’nun, F.Altun’a yönelik deep fake ve Cambridge Analytica uyarıları da, bu yönde, çok tehlikeli bir aşamayı işaret ediyor.

 

DEEP FAKE VE CAMBRIDGE ANALYTICA

Jehane Noujaim ve Karim Amer’in birlikte hazırladıkları ve 2019’da Netflix’te yayınlanan, Donald Trump’ın seçildiği 2016 ABD Başkanlık Seçimi ile İngiltere’deki, AB’den ayrılma referandumunda (Brexit-2016) etkili bir şekilde kullanıldığı sonradan anlaşılan, “Facebook-Cambridge Analytica veri skandalı” ile ilgili “The Great Hack”adlı belgeselde, şeytanın bile aklına gelmeyecek, internet ve sosyal medya manipülasyonları anlatılıyor. Merak edenler, internette bu belgeseli açıp seyredebilirler.

Sosyal medya (facebook, twitter, instagram, tik-tok vb.) mecralarını kullananların belli bir istikamette manipüle edilmesine dair internet yazılımlarının kullanılması ile özellikle, herhangi bir konuda (örneğin, “seçimde kime oy vereceği” konusunda) kararsız kalan insanlar, asılsız ve/veya çarpıtılmış yanıltıcı paylaşımlarla, istenilen tarafa yönlendirilebilmektedir.

Türkiye’deki kamuoyu araştırma şirketlerinin, 14 Mayıs seçimleri ile ilgili ortak görüşü, “seçim sonuçlarının,  %10 ilâ 15 aralığında bulunan kararsız seçmenler” tarafından belirleneceği yönündedir. Kılıçdaroğlu, devletin bir kurumu olan ve seçimlere katılan siyasi partiler arasında “tarafsız” kalması yasal zorunluluk olan İletişim Başkanlığı’nda, şu günlerde AK Parti lehinde uygulamaya konulmak üzere, bu yönde bazı çalışmaların yapıldığına dikkat çekerek, kurumun başında bulunan Fahrettin Altun’u, ciddi bir şekilde uyarma ihtiyacı duymuştur.

 

DEEP FAKE: SENTETİK GERÇEKLİK TEKNOLOJİSİ

Son 5-6 yıl içinde, dijital teknolojiler alanında meydana gelen yapay zeka uygulamaları, yararlı amaçlarla olduğu gibi, kötü niyetlerle de kullanılabilmektedir. Bunlar arasında, gerçekte var olmayan (seyredenin farkına varamayacağı) sahte ses ve görsel üretimine imkan veren “Deep Fake” denilen, “Sentetik Gerçeklik Teknolojisi” maalesef, kötü amaçlarla kullanılmaya çok müsait. Öyle ki, eğer bir kişiye ait elde yeterince görüntü ve ses kaydı varsa, bunlar kullanılarak, o kişiyle ilgili istenen her türlü görüntü ve ses üretilebiliyor. Dijital ürünlerin doğal ve gerçek olup-olmadıklarını kesin olarak tespit edebilen yazılımlar da yok değil elbette; ancak, bilgisayarda görüntüleri izleyenlerin, o anda ekranlarda gördükleri ile bunu anlamaları neredeyse imkansızdır.

Türkiye gibi halkın %80’i yeterince gelişememiş ülkelerde, gerçek olmayan, bilgisayarda yapay olarak üretilen ses ve görüntülerin internet ortamında ve bilhassa sosyal medya mecralarında paylaşılması ile oldukça etkili manipülasyonların yapılması, hiç de olmayacak bir iş değildir. Yeterince para harcandığında, bu işleri herkes pekâlâ yapabilir.

 

NEDEN “BAĞIMSIZ SEÇİM BAKANLARI” ATANMADI?

Geçmişte (2002 Milletvekili Genel Seçimleri dahil), Yüksek Seçim Kurulu’nun hiçbir uygulaması ya da işlemi, tek bir kere olsun, tartışma konusu olmamıştır. Ancak, ondan sonra yapılan (özellikle 2018’den itibaren) tüm seçimlerde, YSK’nın yaptığı uygulamalar, sürekli olarak tartışma konusu olmaktadır. Öte yandan eskiden, seçim dönemlerinde İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanları görevlerinden ayrılır, muhalefetin de görüşü alınarak, bu bakanlıklara (seçim dönemi ile sınırlı olmak üzere), Başbakanın önerisi ile TBMM tarafından, tamamen bağımsız isimler atanırdı! Halk arasında bunlara “Seçim Bakanları” denirdi. AK Parti iktidarındaki seçimlerde, nedense bu geleneksel uygulama kaldırıldı ve kendileri de aday ve “siyasi taraf” olan bakanların gölgeleri altında seçimler yapılmaya başlandı.

Rakip partilerin, seçim döneminde şikayetçi olabilecekleri hususlarda, zaten kendilerine rakip olan bakanlar tarafından korunmayacaklarını ve şikayetlerinin dikkate alınmayacağını söylemek için allame olmaya gerek yoktur. Bu bakanlar, görevlerini gerçekten tarafsızlıkla yapsalar ve adaletten ayrılmasalar bile (ki bugün Türkiye’de böyle bir şeyin olması beklenemez), halka bunu anlatmak ve kabul ettirmek mümkün değildir. Kaldı ki, halihazırda bu bakanların tarafsız kalmak, adil olmak vb. gibi bir dertlerinin de olmadığı zaten görülüyor.

 

HALK, BU BAKANLARIN “TARAFSIZ” OLDUKLARINA İNANIR MI?

Seçimlerle ilgili olarak, halkın kafasında dolaşmakta olan soru şudur: Acaba, Erdoğan seçimi kaybederse, koltuğunu teslim eder mi?

Bugün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, seçimle ilgili konularda, rakipleri karşısında “tarafsız” olduklarına ve olabileceklerine kim inanır Allah aşkına? Peki, AK Parti iktidarı, bu seçimleri, “tarafsız, şeffaf ve adil” yapılıp yapılmadığı konusunda spekülasyon konusu olmayacak bir şekilde yapamaz mıydı? Elbette yapabilirdi; ama, göz göre göre bunu yapmıyor, yapmayacağını inatla herkese gösteriyor.

Peki Neden? İşte, bu sorunun cevabı olarak, insanlar hayal güçlerinin yettiği ölçüde kendilerine göre sebepler üretiyor ve bunları aralarında konuşuyorlar ki, bu çok ciddi bir toplumsal rahatsızlık sebebidir. Peki, bu toplumsal rahatsızlık AK Partililerin umurlarında mı? Görünen o ki değil!

 

ERDOĞAN SEÇİMİ KAYBEDERSE, KOLTUĞUNU TESLİM EDER Mİ?

En başından bu yana, tüm olan-bitenlere bakıldığında, en tepedeki yöneticilerinden, en alttaki üyelerine kadar, AK Partililerin hiçbir şekilde seçimi kaybetmeyi göze alamadıkları ve alamayacakları anlaşılıyor. Seçimi kaybetmeleri halinde ise, iktidarı kazanan tarafa devretmek istemeyecekleri ve bu konuda akla gelen-gelmeyen her türlü direnişe tevessül edecekleri anlaşılıyor ki, bu fevkalade büyük bir tehlike olarak ortaya çıkıyor.

Her ne olursa olsun, sandıktan çıkacak olan millet iradesine saygılı olacağını açıklamak bir yana, Erdoğan, 01 Mayıs günü, Türk Havacılık ve Uzak Sanayii’nde düzenlenen bir toplantıda, Kemal Kılıçdaroğlu’nu “PKK’dan destek almakla” suçladı ve “Benim milletim, Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez.” gibi, dehşetengiz bir cümle kurdu ki, bu ifade hiçbir şekilde kabul edilemez.

 

SEÇİMLERİN GÜVENLİĞİNDE SORUMLU OLAN KİM?

Eğer, Kandil seçimler üzerinde etki ediyorsa, buna karşı önlem almak ve önlemek acaba kimin görevidir? Seçimleri, kendisi dışında biri kazanırsa, bunu “millet iradesi” olarak görmeyeceğini ve kabul etmeyeceğini, seçimden 12 gün önce ilan ediyor. Ancak bu tutum, Erdoğan için yeni değildir. Daha önce de (28.12.2016 günü), Fildişi Sahili’ne giderken Atatürk Havalimanı’nda, bir gazetecinin bir sorusu üzerine, “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı kabul etmek durumunda değilim. Bunu da çok açık, net söyleyeyim; karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum.” dediğini hatırladığımızda, bu cümlenin de, alelade bir seçim polemiği olmadığını görebiliriz.

Seçimlere katılan siyasi partilerin, ilgili yasal merciler tarafından seçimlere hile karıştırıldığı ifade edilmediği sürece, sandık sonuçlarını tanımama gibi bir davranışı olamaz ve kabul edilemez! Eğer herhangi bir yerde, seçilerle ilgili bir usulsüzlük varsa bu, ilgili yasal merci olan YSK’ya iletilir ve ondan sonra da, herkes YSK’nın vereceği karara uyar. “Tarafsız ve adil” olmadığına inananlar olsa da, mevcut YSK’nın yönetimindeki seçimlere girmeyi kabul ettikten sonra, sonuçlar konusunda farklı düşünmek, asla doğru ve ülkemizin hayrına olamaz!

 

SEÇİMLERDE ORTAYA ÇIKAN İRADENİN BEDELİNİ HALK ÖDER!

Demokrasinin temel esprisi (yanlış ya da doğru), “halkın kendi kaderini kendisinin tayin etmesi”dir. Halkın çoğunlukla verdiği karar yanlış olsa da, kendileri tarafından verilen bir karardan kaynaklanan zararları karşılama konusunda, hiç kimse başka yerlerde sebep aramaz! Bunun en bilinen örneği, Almanya’da Hitler’in kazandığı 1933 seçimleridir. Alman halkı, ondan sonraki tüm seçimlerde Hitler’e destek vermiş ve dünyanın başına II. Dünya Savaşı gibi (56 milyondan fazla insanın öldüğü) bir felaketin açılmasına sebep olmuş ve 1933-40 arasındaki seçimlerde ortaya çıkardığı iradenin bedelini de 1945’ten sonra ödemiştir.

Ben şahsen, Türk milletinin bu seçimlerde çok daha doğru bir irade ortaya koyacağına inanıyorum ve bunu arzu ediyorum. Ancak, çok açık söyleyeyim, yurt dışında oy kullanma işlemleri konusunda gelen haberlere baktığımda, YSK’nın tarafsızlığından ve AK Parti’nin, olması gerektiği gibi bir seçim güvenliği sağlayacağından pek emin değilim! Dahası, Muhalefet partilerinin “sandıklara (yani, kendi oylarına) sahip çıkma” konusunda, etkili tedbirler aldıkları ya da alacakları konusunda, son derece endişeliyim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.