deneme bonusu veren siteler 2025 deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

ORMAN YANGINLARI VE “TERÖR-RANT ORTAKLIĞI”

Ülkemiz genelinde, son bir aydan bu yana yaşanan “orman yangınları” konusunda, gerek gazete, televizyon ve radyo gibi konvansiyonel medya organlarında yapılan yayınlar ve gerekse internetteki sosyal medya mecralarındaki paylaşımlar bağlamında, elbette kendinize göre görüşleriniz ve kanaatleriniz vardır. Gayet doğaldır ki, hiçbir özel kasıt olmadan, tamamen kazara da orman yangınları çıkar, ama bunlar hem çok nadirdir, hem de çoğu zaman fazla büyümeden söndürülebilir. Nitekim, örneğin (Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’ndan aldığım bilgiye göre) Balıkesir itfaiyesinin, son bir ay içerisinde müdahale ettiği, irili-ufaklı 957 arazi ve ot yangını olmuş ve bu yangınlarda toplam olarak, sadece 200 hektar kadar tarla-bağ-bahçe, makilik alan ve orman arazisi yanmış ki, bu yangınlardan, mahallindeki halkın dışında, genel olarak Balıkesir halkının bile haberi olmamıştır… Yangınların kahır ekseriyetinin, gerek madencilik ve gerekse sayfiye villaları ve turistik tesisler vb. gibi, yüksek rant potansiyeli bulunan batı ve güney bölgelerimizde meydana geldiği gayet açıktır. Herhangi bir şekilde siyasi ve ekonomik rant ihtimali bulunmayan bölgelerde (bilhassa da doğuda ve güneydoğuda) orman yangını çıktığına dair bilgimiz var mı? Yok! Neden acaba? Tam bu noktada, PKK elebaşılarından Şemdin Sakık’ın 1990’larda söylediği şu sözleri hatırlamakta yarar var: “Silahımız tükenir, sayımız azalırsa Bodrum’a gider yatlarını, Antalya’ya iner seralarını, İstanbul’da arabalarını, İzmir’de ormanlarını yakarız.” O günden bu yana, kimlerin yatlarını, seralarını, arabalarını ve ormanlarını yakıyorlar peki(1)?   YAKILAN ORMANLARIN YERLERİNDE BUGÜN NELER VAR? Son 30 yılı aşkın bir süredir, meydana gelen orman yangınlarının pek çoğunun, sırf “Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Türk milletine zarar vermek” amacı ile PKK’lı teröristler tarafından çıkarıldığı, bugün artık, herkes tarafından bilinen bir husustur. Ancak, 2002 yılından önceki orman yangınları, kazara çıkıyor, pek çoğu ise PKK tarafından çıkarılıyordu. Bugün olduğu gibi, ülkemizde 2002 yılına kadar, “rant hesaplarına dayanan orman yangınları” gibi bir fikir, hiç kimsede yoktu. Son 23 yıldır çıkarılan her orman yangınında, önce o tarihteki sözde Orman Bakanı çıkıyor, “Yangını çıkaranların mutlaka yakalanacaklarını ve suçlu görülenlerin en ağır bir şekilde cezalandırılacaklarını” belirtiyor ve sonra da mutlaka, “Yanan yerlerin yeniden ağaçlandırılacağını ve hiçbir şekilde o alanlarda yapılaşmaya izin vermeyeceklerini” söylüyor; Erdoğan da, sanki gerçekten öyle yapacaklarmış gibi, olanca hiddeti ile aynı ifadeyi defalarca tekrarlıyor. Sonra, gündem bir başka konu ile değiştiriliyor ve halka o yangın unutturuluyor. Ardından da, yakılan ormanların yerlerinde villalar, oteller, tatil köyleri vs. yükseliyor, ya da maden işletmeleri açılıyor; hiç kimse de çıkıp, “O günlerde, yakalanacakları ve en ağır cezalara çarptırılacakları söylenen suçlulara ne ceza verildi? Hani o yerler kesinlikle madenciliğe ve yapılaşmaya açılmayacaktı ve yeniden ağaçlandırılacaktı?” diye sormuyor! Son çıkan orman yangınları ile ilgili olarak da, iktidarın en başından bu yana oynamakta olduğu bu tiyatro, aynen sahneleniyor. İşin en şaşılacak yanı ise, bu iktidar döneminde, hemen her yaz defalarca tekrarlanan bu tiyatro konusunda, hiç kimse iktidara hesap sormuyor, sormayı da düşünmüyor!   “CAHİL HALKIN FERASETİ” Eskiden bu ülkede, hemen her konuda halkın ve ülkenin yararına haber kovalayan, süregiden olayları titizlikle takip eden ve gelişmelerden, günü gününe halkı haberdar eden “gazeteciler” vardı. AK Parti’nin “Yeni(!) Türkiye”sinde ise, her durumda halkın ve ülkenin çıkarlarını gözeten gazeteciler yok artık. Halkın ve ülkemizin çıkarlarını koruma amaçlı çalışan gazeteciler ve medya kuruluşları ile internetteki sosyal medya içerik üreticileri, sudan sebepler üretilerek cezalandırılıyor. O nedenle örneğin, sanırım 15 yıl kadar önceydi, Ayvalık’ta (Şeytan Sofrası’nın denize bakan yöndeki yamaçlarında) yakılan ormanın yerinde inşa edilen villalar ve tatil köyü gibi hususlardan kimse haberdar olamıyor ve dolayısı ile de kimse merak edip, gündeme getirmiyor! Hatırlanacağı üzere, sanırım 1993-94 yıllarıydı, merhum Aziz Nesin üstad, “Türk insanının %60’ı aptaldır.” demişti de kıyamet kopmuştu(2)… Ancak, bu sebeple aleyhine açılan tüm davaları da Aziz Nesin kazanmıştı. İşte, Aziz Nesin’in belirttiği, toplumun o %60’lık kesimini, siyasetlerinin asıl hedef kitlesi olarak belirleyenler, Türkiye’de kazanmaya devam ediyorlar. Nitekim, 2016’da (sanırım 21 Mart’ta), KRT TV’de bir programa katılan (o dönemde, Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı) Prof.Dr. Bülent Arı, o günlerde bir grup akademisyenin iktidara karşı yayınladıkları bir bildiri ile ilgili soruyu cevaplandırırken, bildiriye ve içeriğine hiç değinmeden, doğrudan o bildiride imzaları bulunan akademisyenleri topluca hedef almış ve “Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış, halktır. Ben cahil halkın ferasetine güveniyorum. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü zihinleri berrak. Okuma oranı arttıkça, beni hafakanlar basıyor.” diye konuşmuştu ve bu adam, daha sonra, terfi ettirilerek YÖK Denetleme Kurulu Üyesi yapıldı(3)! Bu pek sayın “prof”,  hâlen İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesidir…   TERÖRİSTLER VE RANTÇILAR BİRLİKTE HAREKET EDİYOR! Halkın cahil kesimlerini, kendi siyasetlerinin temeli olarak kabul eden AK Parti iktidarında, millet olarak, “terör amacıyla çıkartılan orman yangınları” olgusundan sonra bugün, “rant amacıyla çıkarılan orman yangınları” olgusu ile karşı karşıya bulunuyoruz. Son 8-10 yıldır, orman yangınları başta olmak üzere, başka pek çok konuda da, PKK ile iktidar yandaşı siyasi ve ekonomik rantçı kesimlerin, adeta birlikte hareket ettikleri görülüyor. Örneğin, PKK doğuda, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdeki ormanları yaksa, büyük ihtimalle faillerini bulmak bile mümkün olmayacak; ancak (eğer orada zengin bir maden yatağı yoksa), yakılan ormanlık alanlar iktidar yandaşı rantçıların işlerine yaramayacak! Orman yangınlarının, yüksek rant potansiyeli bulunan bölgelere kıyasla, çok daha kolay gerçekleştirilecek ve belki devleti çok daha fazla meşgul edecek doğu ve güneydoğudaki dağ başlarında çıkarılmasının çok daha büyük zararlar doğuracağı açıktır. Ama, son bu iktidar döneminde oralarda, neredeyse hiç orman yangını çıkmıyor! Tüm yangınlar, ekonomik rant potansiyelinin yüksek olduğu Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde çıkartılıyor. Çıkan orman yangınlarının, Şemdin Sakık’ın 30 yıl önce söylediği gibi bugün, PKK’ya bağlı “Ateşin Çocukları” adlı terörist gruplar tarafından çıkarıldığı, Türk ve Türkiye düşmanı internet mecralarında, açıkça ifade ediliyor. Muhalefetin son yıllarda, orman yangınları konusunda kullandığı ve neredeyse, iktidardan hiçbir farkı bulunmayan üslubu, son derece düşündürücüdür. En başta muhalefet partilerinin genel başkanları olmak üzere, tüm muhalefet milletvekilleri ve partilerin yerel yöneticilerinin, orman yangınları ile ilgili olarak, “terör-rant ortaklığı”na vurgu yapmaları ve konuya (iktidardan farklı bir şekilde) bu açıdan bakmaları gerekmez mi? Yıllardır iktidar medyası tarafından, ülke gündemi sürekli olarak hızlı bir şekilde değiştirildiğinden, halkın gerçek, önemli ve öncelikli toplumsal ve ulusal meseleler üzerinde derinlemesine düşünmesi ve tavır koyması mümkün olmuyor. Böylece Türk siyaseti, “iktidarın ve muhalefetin kendi yerlerini korumaları” ekseninde, ülkemize, devletimize ve milletimize, telafisi çok zor (ve hatta çoğu zaman imkansız) zararlar vermeye devam ediyor. İçlerinde zerre miktar vatan ve millet sevgisi olan herkesin bu duruma karşı tavır alması, ülke ve dünya meselelerine, mensubu bulundukları “partilerin siyasi rant istikametleri”nde dbakmaktan vaz geçmesi gerekiyor. Ne var ki, topluma yönelik dezenformasyon bombardımanı, insanların sağlıklı düşünme kabiliyetlerini köreltiyor.   HALKIN İÇİNDE ORTAYA ÇIKAN “DOĞAL MUHALEFET” Şurası bir gerçektir ki, topluma yönelik hizmetlerde herkesi memnun etmek mümkün değildir. Dolayısı ile, herhangi bir başka manipülasyona gerek olmaksızın, halkın içinden, yerel ya da genel iktidar sahiplerine karşı, tamamen doğal bir şekilde, muhalif duygular ve düşünceler ortaya çıkar. Muhalefet partilerinin, halkın içinde ortaya çıkan bu doğal muhalif duygu ve düşüncelerine sahip çıkmaları ve iktidara karşı yürütecekleri muhalefette, halkın o kesimlerini kendi yanlarına almaları gerekir. Ne var ki, Türkiye son 20-25 yıldır, adeta bir “yobazlar kampı” haline getirilmiştir. Eskiden, “yobaz (fanatik)” denince, sadece “din yobazları” kast edilir ve herkes tarafından da öyle anlaşılırdı. Ancak, bugün her partinin, her fikrin ve her inancın diğerleri ile sürekli kavga halinde olan kendi yobazları vardır. Bu yobazlar, başta din ve tarih olmak üzere, ellerine geçen her türlü malzemeyi ve dinî-millî ortak değerleri, çatışmakta oldukları kesimlere karşı eleştiri ve kavga malzemesi olarak kullanıyorlar. Ülkemizdeki tüm partilerin, beyinlerini asla kullanmayan, kendilerine sadık, adeta “mankurt”laşmış sadık “siyasî yobazlar”ı vardır. Siyasi yobazların dışında ise, yine siyasi partilerle birlikte hareket eden “din yobazları”, “Atatürk yobazları”, “liberal yobazlar” ve “solcu (sosyalist, komünist vs.) yobazlar” kamuoyunda etkili olmaktadırlar. Bu gruplar, gerçek ne kadar açık-seçik olsa da, “hiçbir konuda aynı fikirde birleşmemekte”, adeta yeminlidirler. O nedenle örneğin, geçtiğimiz günlerde İzmir’deki orman yangınında, bir grup bunun PKK tarafından çıkarıldığını söylerken, diğer bir grup, yangının ekonomik rant amacı ile iktidar yandaşları tarafından çıkarıldığını savunur ve bir diğeri de, yangının cahil bir çobanın/köylünün kontrolsüz ateş yakması sebebiyle çıktığını söyler. Dahası, devletin tüm imkanlarını kullanma gücüne sahip olan iktidar, bu yobaz kesimlerin ağababalarını bir şekilde nemalandırarak, sadece kendi yandaşlarını değil, perde arkasından kimi sözde muhalif görünüşlü grupları da destekler. Böylece, halkın gerçeğe ulaşması engellenir, insanların kafaları karıştırılır ve karşı karşıya bulunulan sorunlarla ilgili “etkili kamuoyu”nun oluşması engellenmiş olur.   “ETKİLİ KAMUOYU” ENGELLENDİĞİNDE NE OLUR? Bu durum, sadece orman yangınları konusunda değil, ülkemiz, devletimiz ve milletimiz için önemli olan konularda da aynı şekilde ortaya çıkar. Dolayısı ile, ülkede “etkili kamuoyu” oluşamadığından, iktidar keyfince işler yapmaya devam eder. Bilindiği üzere, toplum ve devlet konusunda bilinen klasik erkler (egemenlik güçleri), “yasama, yürütme, yargı ve kamuoyu”dur. Bunlardan, en önemli olanı “kamuoyu”dur. Kamuoyu, diğer erkler üzerinde etkisini kaybettiğinde, iktidar totaliterleşmeye ve nihayet, o iktidarın lideri olan kişi de diktatörleşmeye başlar ki, bugün Türkiye’de yaşanan durum tam olarak böyledir. Kamuoyunun etkisizleştirildiği toplumlarda, siyasetin hiçbir şekilde “millî” olması mümkün değildir. Çünkü, eğer kamuoyu bağımsız olarak oluşamıyorsa, o ülkelerin siyasileri, o ülkeye yönelik hesapları ve amaçları olan devletler ve güçler tarafından kolayca kullanılır. Nitekim, Erdoğan 2003-2004’lerde, dönemin ABD Başkanı tarafından kendisine tevdi edildiği üzere, “Biz BOP Eşbaşkanlarından biriyiz.” dediğinde, hiç kimse ona, “Arkadaş, şu BOP dediğin nedir?” diye sormamıştı… Aradan geçen 20 yılı aşkın zaman içinde, BOP’un yaklaşık 60-65 yıllık “ABD, İsrail veİngiltere’nin ortak projesi” olduğu ortaya çıktı. Peki, BOP’un ne olduğu iyice ortaya çıktığı halde, memleketin sözde muhalifleri, Erdoğan’ın geçmişteki o sözlerini halka hatırlatarak, neden iktidarı eleştiri yağmuruna tutmuyorlar? Mamafih, ne olduğu artık kamuoyu tarafından da bilindiğinden, Erdoğan ve siyasi yoldaşları, hayli zamandır BOP’u ağızlarına almıyorlar!.. Ne var ki, BOP artık son aşamalarına geldi. 1990’ların başlarında Irak’la başlatılan, yaklaşık 20 yıl önce Kuzey Afrika ülkeleri, Lübnan ve Suriye ile devam eden süreçte, maalesef Türkiye de bu projeye büyük katkılar yapıyor. İktidar da, Türkiye’nin devlet olarak BOP kapsamında ifa ettiği görevlerin (can, kan, mal ve para) tüm faturasını, Türk milletine ödetmeye devam etmektedir. _______________  (1)  https://www.facebook.com/reel/1235039408070676  (2) Müjdat Gezen’in anlatımına göre, İzmir’in Torbalı ilçesindeki bir mizah söyleşisi esnasında, biri “Aziz bey, Nasreddin Hoca’nın torunları olarak, biz akıllı bir milletiz değil mi?” diye sorar. Aziz Nesin de bu soruya, “Valla yüzde 60’ımız aptalızdır.” diye yanıt verir. Müjdat Gezen “Neden öyle abartılı bir rakam söyledin?” diye sorunca da Aziz Nesin, “Aslında % 92 diyecektim, ama severim ben bu halkı.” der. % 92’den kastettiği ise, 1982 Anayasası’nın % 92 “Evet oyu”yla kabul edilmesidir. https://medium.com/pugat/turkiyenin-yuzde-60-i-aptal-midir-d9f5d5588fdf https://x.com/Oldlaikdays/status/1631378414916476941  (3) https://www.facebook.com/watch/?v=1260957487266704
Ekleme Tarihi: 07 July 2025 - Monday

ORMAN YANGINLARI VE “TERÖR-RANT ORTAKLIĞI”

Ülkemiz genelinde, son bir aydan bu yana yaşanan “orman yangınları” konusunda, gerek gazete, televizyon ve radyo gibi konvansiyonel medya organlarında yapılan yayınlar ve gerekse internetteki sosyal medya mecralarındaki paylaşımlar bağlamında, elbette kendinize göre görüşleriniz ve kanaatleriniz vardır. Gayet doğaldır ki, hiçbir özel kasıt olmadan, tamamen kazara da orman yangınları çıkar, ama bunlar hem çok nadirdir, hem de çoğu zaman fazla büyümeden söndürülebilir. Nitekim, örneğin (Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’ndan aldığım bilgiye göre) Balıkesir itfaiyesinin, son bir ay içerisinde müdahale ettiği, irili-ufaklı 957 arazi ve ot yangını olmuş ve bu yangınlarda toplam olarak, sadece 200 hektar kadar tarla-bağ-bahçe, makilik alan ve orman arazisi yanmış ki, bu yangınlardan, mahallindeki halkın dışında, genel olarak Balıkesir halkının bile haberi olmamıştır…

Yangınların kahır ekseriyetinin, gerek madencilik ve gerekse sayfiye villaları ve turistik tesisler vb. gibi, yüksek rant potansiyeli bulunan batı ve güney bölgelerimizde meydana geldiği gayet açıktır. Herhangi bir şekilde siyasi ve ekonomik rant ihtimali bulunmayan bölgelerde (bilhassa da doğuda ve güneydoğuda) orman yangını çıktığına dair bilgimiz var mı? Yok! Neden acaba? Tam bu noktada, PKK elebaşılarından Şemdin Sakık’ın 1990’larda söylediği şu sözleri hatırlamakta yarar var: Silahımız tükenir, sayımız azalırsa Bodrum’a gider yatlarını, Antalya’ya iner seralarını, İstanbul’da arabalarını, İzmir’de ormanlarını yakarız. O günden bu yana, kimlerin yatlarını, seralarını, arabalarını ve ormanlarını yakıyorlar peki(1)?

 

YAKILAN ORMANLARIN YERLERİNDE BUGÜN NELER VAR?

Son 30 yılı aşkın bir süredir, meydana gelen orman yangınlarının pek çoğunun, sırf “Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Türk milletine zarar vermek” amacı ile PKK’lı teröristler tarafından çıkarıldığı, bugün artık, herkes tarafından bilinen bir husustur. Ancak, 2002 yılından önceki orman yangınları, kazara çıkıyor, pek çoğu ise PKK tarafından çıkarılıyordu. Bugün olduğu gibi, ülkemizde 2002 yılına kadar, “rant hesaplarına dayanan orman yangınları” gibi bir fikir, hiç kimsede yoktu. Son 23 yıldır çıkarılan her orman yangınında, önce o tarihteki sözde Orman Bakanı çıkıyor, “Yangını çıkaranların mutlaka yakalanacaklarını ve suçlu görülenlerin en ağır bir şekilde cezalandırılacaklarını” belirtiyor ve sonra da mutlaka, “Yanan yerlerin yeniden ağaçlandırılacağını ve hiçbir şekilde o alanlarda yapılaşmaya izin vermeyeceklerini” söylüyor; Erdoğan da, sanki gerçekten öyle yapacaklarmış gibi, olanca hiddeti ile aynı ifadeyi defalarca tekrarlıyor.

Sonra, gündem bir başka konu ile değiştiriliyor ve halka o yangın unutturuluyor. Ardından da, yakılan ormanların yerlerinde villalar, oteller, tatil köyleri vs. yükseliyor, ya da maden işletmeleri açılıyor; hiç kimse de çıkıp, “O günlerde, yakalanacakları ve en ağır cezalara çarptırılacakları söylenen suçlulara ne ceza verildi? Hani o yerler kesinlikle madenciliğe ve yapılaşmaya açılmayacaktı ve yeniden ağaçlandırılacaktı?” diye sormuyor! Son çıkan orman yangınları ile ilgili olarak da, iktidarın en başından bu yana oynamakta olduğu bu tiyatro, aynen sahneleniyor. İşin en şaşılacak yanı ise, bu iktidar döneminde, hemen her yaz defalarca tekrarlanan bu tiyatro konusunda, hiç kimse iktidara hesap sormuyor, sormayı da düşünmüyor!

 

“CAHİL HALKIN FERASETİ”

Eskiden bu ülkede, hemen her konuda halkın ve ülkenin yararına haber kovalayan, süregiden olayları titizlikle takip eden ve gelişmelerden, günü gününe halkı haberdar eden “gazeteciler” vardı. AK Parti’nin “Yeni(!) Türkiye”sinde ise, her durumda halkın ve ülkenin çıkarlarını gözeten gazeteciler yok artık. Halkın ve ülkemizin çıkarlarını koruma amaçlı çalışan gazeteciler ve medya kuruluşları ile internetteki sosyal medya içerik üreticileri, sudan sebepler üretilerek cezalandırılıyor. O nedenle örneğin, sanırım 15 yıl kadar önceydi, Ayvalık’ta (Şeytan Sofrası’nın denize bakan yöndeki yamaçlarında) yakılan ormanın yerinde inşa edilen villalar ve tatil köyü gibi hususlardan kimse haberdar olamıyor ve dolayısı ile de kimse merak edip, gündeme getirmiyor!

Hatırlanacağı üzere, sanırım 1993-94 yıllarıydı, merhum Aziz Nesin üstad, “Türk insanının %60’ı aptaldır.” demişti de kıyamet kopmuştu(2)… Ancak, bu sebeple aleyhine açılan tüm davaları da Aziz Nesin kazanmıştı. İşte, Aziz Nesin’in belirttiği, toplumun o %60’lık kesimini, siyasetlerinin asıl hedef kitlesi olarak belirleyenler, Türkiye’de kazanmaya devam ediyorlar. Nitekim, 2016’da (sanırım 21 Mart’ta), KRT TV’de bir programa katılan (o dönemde, Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı) Prof.Dr. Bülent Arı, o günlerde bir grup akademisyenin iktidara karşı yayınladıkları bir bildiri ile ilgili soruyu cevaplandırırken, bildiriye ve içeriğine hiç değinmeden, doğrudan o bildiride imzaları bulunan akademisyenleri topluca hedef almış ve “Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış, halktır. Ben cahil halkın ferasetine güveniyorum. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü zihinleri berrak. Okuma oranı arttıkça, beni hafakanlar basıyor.” diye konuşmuştu ve bu adam, daha sonra, terfi ettirilerek YÖK Denetleme Kurulu Üyesi yapıldı(3)! Bu pek sayın “prof”,  hâlen İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesidir…

 

TERÖRİSTLER VE RANTÇILAR BİRLİKTE HAREKET EDİYOR!

Halkın cahil kesimlerini, kendi siyasetlerinin temeli olarak kabul eden AK Parti iktidarında, millet olarak, “terör amacıyla çıkartılan orman yangınları” olgusundan sonra bugün, “rant amacıyla çıkarılan orman yangınları” olgusu ile karşı karşıya bulunuyoruz. Son 8-10 yıldır, orman yangınları başta olmak üzere, başka pek çok konuda da, PKK ile iktidar yandaşı siyasi ve ekonomik rantçı kesimlerin, adeta birlikte hareket ettikleri görülüyor. Örneğin, PKK doğuda, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdeki ormanları yaksa, büyük ihtimalle faillerini bulmak bile mümkün olmayacak; ancak (eğer orada zengin bir maden yatağı yoksa), yakılan ormanlık alanlar iktidar yandaşı rantçıların işlerine yaramayacak! Orman yangınlarının, yüksek rant potansiyeli bulunan bölgelere kıyasla, çok daha kolay gerçekleştirilecek ve belki devleti çok daha fazla meşgul edecek doğu ve güneydoğudaki dağ başlarında çıkarılmasının çok daha büyük zararlar doğuracağı açıktır. Ama, son bu iktidar döneminde oralarda, neredeyse hiç orman yangını çıkmıyor! Tüm yangınlar, ekonomik rant potansiyelinin yüksek olduğu Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde çıkartılıyor.

Çıkan orman yangınlarının, Şemdin Sakık’ın 30 yıl önce söylediği gibi bugün, PKK’ya bağlı “Ateşin Çocukları” adlı terörist gruplar tarafından çıkarıldığı, Türk ve Türkiye düşmanı internet mecralarında, açıkça ifade ediliyor. Muhalefetin son yıllarda, orman yangınları konusunda kullandığı ve neredeyse, iktidardan hiçbir farkı bulunmayan üslubu, son derece düşündürücüdür. En başta muhalefet partilerinin genel başkanları olmak üzere, tüm muhalefet milletvekilleri ve partilerin yerel yöneticilerinin, orman yangınları ile ilgili olarak, “terör-rant ortaklığı”na vurgu yapmaları ve konuya (iktidardan farklı bir şekilde) bu açıdan bakmaları gerekmez mi?

Yıllardır iktidar medyası tarafından, ülke gündemi sürekli olarak hızlı bir şekilde değiştirildiğinden, halkın gerçek, önemli ve öncelikli toplumsal ve ulusal meseleler üzerinde derinlemesine düşünmesi ve tavır koyması mümkün olmuyor. Böylece Türk siyaseti, “iktidarın ve muhalefetin kendi yerlerini korumaları” ekseninde, ülkemize, devletimize ve milletimize, telafisi çok zor (ve hatta çoğu zaman imkansız) zararlar vermeye devam ediyor. İçlerinde zerre miktar vatan ve millet sevgisi olan herkesin bu duruma karşı tavır alması, ülke ve dünya meselelerine, mensubu bulundukları “partilerin siyasi rant istikametleri”nde dbakmaktan vaz geçmesi gerekiyor. Ne var ki, topluma yönelik dezenformasyon bombardımanı, insanların sağlıklı düşünme kabiliyetlerini köreltiyor.

 

HALKIN İÇİNDE ORTAYA ÇIKAN “DOĞAL MUHALEFET”

Şurası bir gerçektir ki, topluma yönelik hizmetlerde herkesi memnun etmek mümkün değildir. Dolayısı ile, herhangi bir başka manipülasyona gerek olmaksızın, halkın içinden, yerel ya da genel iktidar sahiplerine karşı, tamamen doğal bir şekilde, muhalif duygular ve düşünceler ortaya çıkar. Muhalefet partilerinin, halkın içinde ortaya çıkan bu doğal muhalif duygu ve düşüncelerine sahip çıkmaları ve iktidara karşı yürütecekleri muhalefette, halkın o kesimlerini kendi yanlarına almaları gerekir.

Ne var ki, Türkiye son 20-25 yıldır, adeta bir “yobazlar kampı” haline getirilmiştir. Eskiden, “yobaz (fanatik)” denince, sadece “din yobazları” kast edilir ve herkes tarafından da öyle anlaşılırdı. Ancak, bugün her partinin, her fikrin ve her inancın diğerleri ile sürekli kavga halinde olan kendi yobazları vardır. Bu yobazlar, başta din ve tarih olmak üzere, ellerine geçen her türlü malzemeyi ve dinî-millî ortak değerleri, çatışmakta oldukları kesimlere karşı eleştiri ve kavga malzemesi olarak kullanıyorlar.

Ülkemizdeki tüm partilerin, beyinlerini asla kullanmayan, kendilerine sadık, adeta “mankurt”laşmış sadık “siyasî yobazlar”ı vardır. Siyasi yobazların dışında ise, yine siyasi partilerle birlikte hareket eden “din yobazları”, “Atatürk yobazları”, “liberal yobazlar” ve “solcu (sosyalist, komünist vs.) yobazlar” kamuoyunda etkili olmaktadırlar. Bu gruplar, gerçek ne kadar açık-seçik olsa da, “hiçbir konuda aynı fikirde birleşmemekte”, adeta yeminlidirler. O nedenle örneğin, geçtiğimiz günlerde İzmir’deki orman yangınında, bir grup bunun PKK tarafından çıkarıldığını söylerken, diğer bir grup, yangının ekonomik rant amacı ile iktidar yandaşları tarafından çıkarıldığını savunur ve bir diğeri de, yangının cahil bir çobanın/köylünün kontrolsüz ateş yakması sebebiyle çıktığını söyler. Dahası, devletin tüm imkanlarını kullanma gücüne sahip olan iktidar, bu yobaz kesimlerin ağababalarını bir şekilde nemalandırarak, sadece kendi yandaşlarını değil, perde arkasından kimi sözde muhalif görünüşlü grupları da destekler. Böylece, halkın gerçeğe ulaşması engellenir, insanların kafaları karıştırılır ve karşı karşıya bulunulan sorunlarla ilgili “etkili kamuoyu”nun oluşması engellenmiş olur.

 

“ETKİLİ KAMUOYU” ENGELLENDİĞİNDE NE OLUR?

Bu durum, sadece orman yangınları konusunda değil, ülkemiz, devletimiz ve milletimiz için önemli olan konularda da aynı şekilde ortaya çıkar. Dolayısı ile, ülkede “etkili kamuoyu” oluşamadığından, iktidar keyfince işler yapmaya devam eder. Bilindiği üzere, toplum ve devlet konusunda bilinen klasik erkler (egemenlik güçleri), “yasama, yürütme, yargı ve kamuoyu”dur. Bunlardan, en önemli olanı “kamuoyu”dur. Kamuoyu, diğer erkler üzerinde etkisini kaybettiğinde, iktidar totaliterleşmeye ve nihayet, o iktidarın lideri olan kişi de diktatörleşmeye başlar ki, bugün Türkiye’de yaşanan durum tam olarak böyledir. Kamuoyunun etkisizleştirildiği toplumlarda, siyasetin hiçbir şekilde “millî” olması mümkün değildir. Çünkü, eğer kamuoyu bağımsız olarak oluşamıyorsa, o ülkelerin siyasileri, o ülkeye yönelik hesapları ve amaçları olan devletler ve güçler tarafından kolayca kullanılır.

Nitekim, Erdoğan 2003-2004’lerde, dönemin ABD Başkanı tarafından kendisine tevdi edildiği üzere, “Biz BOP Eşbaşkanlarından biriyiz.” dediğinde, hiç kimse ona, “Arkadaş, şu BOP dediğin nedir?” diye sormamıştı… Aradan geçen 20 yılı aşkın zaman içinde, BOP’un yaklaşık 60-65 yıllık “ABD, İsrail veİngiltere’nin ortak projesi” olduğu ortaya çıktı. Peki, BOP’un ne olduğu iyice ortaya çıktığı halde, memleketin sözde muhalifleri, Erdoğan’ın geçmişteki o sözlerini halka hatırlatarak, neden iktidarı eleştiri yağmuruna tutmuyorlar? Mamafih, ne olduğu artık kamuoyu tarafından da bilindiğinden, Erdoğan ve siyasi yoldaşları, hayli zamandır BOP’u ağızlarına almıyorlar!..

Ne var ki, BOP artık son aşamalarına geldi. 1990’ların başlarında Irak’la başlatılan, yaklaşık 20 yıl önce Kuzey Afrika ülkeleri, Lübnan ve Suriye ile devam eden süreçte, maalesef Türkiye de bu projeye büyük katkılar yapıyor. İktidar da, Türkiye’nin devlet olarak BOP kapsamında ifa ettiği görevlerin (can, kan, mal ve para) tüm faturasını, Türk milletine ödetmeye devam etmektedir.

_______________

 (1)  https://www.facebook.com/reel/1235039408070676

 (2) Müjdat Gezen’in anlatımına göre, İzmir’in Torbalı ilçesindeki bir mizah söyleşisi esnasında, biri “Aziz bey, Nasreddin Hoca’nın torunları olarak, biz akıllı bir milletiz değil mi?” diye sorar. Aziz Nesin de bu soruya, “Valla yüzde 60’ımız aptalızdır.” diye yanıt verir. Müjdat Gezen “Neden öyle abartılı bir rakam söyledin?” diye sorunca da Aziz Nesin, “Aslında % 92 diyecektim, ama severim ben bu halkı.” der. % 92’den kastettiği ise, 1982 Anayasası’nın % 92 “Evet oyu”yla kabul edilmesidir.

https://medium.com/pugat/turkiyenin-yuzde-60-i-aptal-midir-d9f5d5588fdf

https://x.com/Oldlaikdays/status/1631378414916476941

 (3) https://www.facebook.com/watch/?v=1260957487266704

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.