deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

PKK, SADECE KANDİL’DEN İBARET DEĞİL!

PKK’nın, geçen 05-07 Mayıs günlerinde yapılan ve güya örgütsel yapısını feshettiği(?!) “12. Olağanüstü Kongre”sinden iki gün sonra (09.05.2025) yapılan açıklamayı eğer okumadıysanız, lütfen, yazının bitiminde verilen linkten açıp, sakin bir kafayla ve dikkatlice okumanızı öneriyorum ve tavsiye ediyorum(1). Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak bizler, en başta ABD ve AB olmak üzere, batılı ülkelerin, kurulduğu günden (belki de, çok daha öncesinden) bu yana büyük destek vermekte oldukları PKK’nın örgütsel yapısı hakkında, ne yazık ki, neredeyse hiç bilgiye sahip değiliz. Halbuki, açık haber alma kaynaklarında, bu konuda yeteri kadar bilgi mevcuttur. İnternet ortamında, sadece Google ve Wikipedia’ya bakmanız bile yeterlidir. Türk milletinin Kürtlerle olan sorunları, 1514 yılına, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim (1470-1520) dönemine kadar eskilerde başlamıştır. Konuyla ilgili geçmişi merak edenler, Bülent Tekin’in “Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar / 1514-1919” adlı kitabını okuyabilirler(2). Ancak, I. Dünya Savaşı’ndan itibaren, Kürt İsyanları, çok büyük bir mahiyet değişikliğine uğramıştır.1514’ten 1914’e kadar 400 yıl boyunca, tamamen kendi talepleri ve kendi imkanları ile ortaya çıkan Kürt İsyanları, bu tarihten itibaren, Rusya’nın ve batılı devletlerin, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu bölgesindeki topraklarına yönelik emperyalist amaçlarına matuf, silahlı kalkışmalara dönüşmüştür. 1514’ten 1919 yılına kadar, 400 yılı aşkın bir süre boyunca meydana gelen Kürt isyanları, kitlesel ve Osmanlı Devleti’ne karşı değildir. O isyanların tamamı, Kürt aşiret ağalarının, Osmanlı’nın yerel yöneticileri ile yaşadıkları sorunlarla ilgilidir ve devletten toprak ve egemenlik talebi söz konusu değildir. Ancak, 1919’dan bugüne kadar meydana gelen Kürt isyanları ve günümüzdeki PKK terör örgütünün arkasında, batılı emperyalist devletlerin teşvikleri ve destekleri vardır. Batılı ülkeler için, Ortadoğu bölgesindeki en önemli devlet İsrail’dir; dolayısı ile Kürtlerle ilgili ortaya konan politikalar, bir yönüyle İsrail’in çıkarları ile bağlantılıdır.   CUMHURİYET DÖNEMİ KÜRT İSYANLARI VE PKK’NIN DOĞUŞU Mustafa Kemal Paşa’nın, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkması ile başlayan ve 09 Eylül 1922 tarihine kadar (3 yıl 3,5 ay) devam eden Millî Mücadele döneminden başlamak üzere, Cumhuriyet döneminde meydana gelen tüm Kürt isyanları, devletimiz tarafından, olabildiğince sert bir şekilde bastırılmış olsa da, Türkiye’ye çok şeyler kaybettirmiştir. Misak-ı Millî sınırları içinde yer almasına rağmen, başta Musul ve Kerkük olmak üzere, Suriye ve Irak devletlerinin (kuzey bölgeleri) sınırları içinde kalan, petrol ve doğalgaz rezervleri bakımından son derece zengin olan topraklar, İngiltere’nin teşviki ve desteği ile çıkarılmış olan Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat-15 Nisan 1925) sebebiyle kaybedilmiştir(3). Kırk yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin başını ağrıtmakta olan PKK terörünü ortaya çıkaran süreç, 1967 yılında, Türkiye İşçi Partisi (TİP) tarafından, 1967 yılında “Doğu Mitingleri” adıyla Diyarbakır (16 Eylül), Silvan (24 Eylül), Siverek (01 Ekim), Batman (08 Ekim), Tunceli’de (15 Ekim) düzenlediği mitinglerle başlatılmıştır. TİP’in doğu ve güneydoğu illerinde gerçekleştirdiği Kürtlerle ilgili mitingler serisinden sonra, ilki 21 Mayıs 1969’da Ankara’da ve devamında, doğu illerinin pek çoğunda “Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO)” kurularak, Kürtçülük merkezli örgütlenme pratiği geliştirilmiştir. DDKO’lar, 12 Mart 1971 Askerî Muhtırası’ndan sonra (26 Nisan 1971’de) kapatılmış, mensupları tutuklanmış ve yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Ancak, cezaevlerindeki DDKO mensupları 1974 Affı ile serbest kaldıklarında, Rizgari, KAWA, KUK vb. çeşitli adlar altında yeniden örgütlenmeye başlamışlar ise de, tüm bu örgütler, 1980 Askerî Darbesi ile bir kez daha kapatılmış ve mensupları bir kez daha tutuklanarak yargılanmışlar ve çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Bu dönemde, PKK’nın 27 Kasım 1978 tarihli kuruluş bildirgesine kadar olan, yaklaşık üç yıl boyunca “Apocular” olarak adlandırılan, Abdullah Öcalan liderliğindeki grup, tamamen yeraltına çekilmiş ve yaklaşık 8 yıllık bir hazırlık döneminden sonra, 15 Ağustos 1984 tarihinde saat 21:30 sularında eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri Şemdinli ve Eruh Baskınları ile PKK (Kürdistan İşçi Partisi) adı altında silahlı eylemlere başlamışlardır (4). Türkiye’deki legal ve illegal tüm siyasi faaliyetleri durduran, başta siyasi partiler ve dernekler olmak üzere, tüm legal kuruluşları kapatan, Ülkü Ocakları’na ve illegal silahlı sol örgütlere karşı acımasız operasyonlar gerçekleştiren, 12 Eylül Askerî Darbe Yönetimi’nin, yine illegal bir terör örgütü olan  PKK’ya yönelik hiçbir müdahalesinin olmadığını da burada önemle belirtmek gerekiyor!   “TERÖRSÜZ TÜKİYE” İFADESİNE HİÇ KİMSE KARŞI OLAMAZ! Şimdi gelelim, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, 22 Ekim 2024 tarihinde, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşma ile başlatılan ve yedi aydır “Terörsüz Türkiye” söylemi ile devam ettirilen sürece… Konuya girmeden önce, şunu belirtmek gerekiyor: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan hiç kimse, “Terörsüz Türkiye” ifadesine karşı çıkmaz, bunun gerçekleşmesi için de, her türlü desteği verir! Türkiye’de, sanki birileri bu ifadeye karşıymış gibi hayali suçlamalar yapılarak, muhalefet üzerinde siyasi baskı kurulmaya çalışılmasının iyi niyetle bağdaşmadığı açıktır. Geçen 09 Mayıs günü açıklanan PKK bildirisi dikkatle incelendiğinde, iktidar cenahının dillerinden düşürmedikleri, “PKK’nın silah bırakması” ifadesinin içinin tamamen boş olduğu rahatça anlaşılabilir. Çünkü, en üstte, Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarını bölerek, bağımsız (İsrail yandaşı) bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan, “KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği)” denen bir çatı yapı var ve o yapı ile ilgili olarak, nedense hiç kimse tek kelime etmiyor! KCK’nin dört bileşeninden sadece bir tanesi olan PKK’nın, sözde kendisini feshederek silahlı faaliyetlere son verdiğini açıkladığı bildirinin yegane teması, Lozan’la ilgili ifadelerde dile getiriliyor.   PKK, SADECE KANDİL’DEKİ YAPIDAN İBARET DEĞİL! 17 Mayıs 2005 tarihinde kurulan KCK-Kürdistan Topluluklar Birliği’nin bilinen dört bileşeni şunlardır: PKK-Kürdistan İşçi Partisi (Türkiye’de), PYD-Demokratik Birlik Partisi (Suriye’de), PJAK-Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (İran’da) ve PÇDK-Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (Irak’ta). Bu tablodan, sadece PKK adının çıkarılmış olması, kime ne ifade edebilir? Bu arada, PKK dendiğinde herkes, örgütün, sadece Kandil dağındaki yapıdan ibaret olduğunu zannediyor. Ama gerçek böyle değil. İran, Irak, Suriye, Türkiye ve Avrupa’nın belli başlı ülkelerinde, çeşitli isimler altında, ama PKK’ya ait (ya da bağlı) bine yakın kuruluş daha var. Onlar ne olacak? Tüm bu kuruluşlar, ilk kuruldukları günden bu yana sürdürdükleri faaliyetlerine, bundan sonra da aynı şekilde devam edeceklerine göre, günlerdir televizyonlarda ve basında tartışılmakta olan PKK bildirisinin ne anlamı olabilir? Her ne kadar “silah bırakılacağı” ve “PKK adı altında sürdürülen faaliyetlere son verileceği” ifade ediliyor olsa da, örneğin, Kandil’deki PKK karargahı varlığını sürdüreceğine göre, oradaki devasa yapı ne olacak? Yedi aydır, iktidar cenahı ile DEM Parti ve PKK kaynaklarından yapılmakta olan açıklamalar, başta “olabilirlik” olmak üzere, pek çok bakımdan, kendi içinde çelişkilerle ve mantık hataları ile dolu. Bu nedenle, başlatılan sürecin gerçekliği ve olumlu bir sonucun ortaya çıkabileceği ihtimali konusunda, kamuoyu son derece güvensiz durumdadır. En başta AK Parti Genel Başkanı Erdoğan tarafından yapılan, konuyla ilgili tüm açıklamalar, halkımızı tatmin etmekten çok uzaktır. Çünkü, bu süreçte iktidarın PKK adına siyasi muhatabı konumunda olan DEM Parti adına yapılan açıklamalar, Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamalarını desteklemiyor!   İKTİDARIN AÇIKLAMALARI HALKA GÜVEN VERMİYOR! Kamuoyunu güvensizliğe sevk etmekte olan hususların, devletin ilgili birimleri tarafından bilinmemesi imkansız olduğuna göre, yapılan açıklamalardan kaynaklanan ve insanların zihinlerini meşgul eden cevapsız sorulara tatminkar cevaplar verilmediği sürece, devlet adına terör örgütü ile sürdürülmekte olan görüşmelerden, halkı tatmin edecek sonuçların çıkması beklenebilir mi? Bundan 10 yıl önce, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kurucusu merhum Haydar Baş’ın bir TV programında söyledikleri, bugün aynen yaşanıyor(5). Düne kadar, herhangi bir DEM Parti mensubuna selam verenleri bile terörist olarak ilan eden iktidar ortakları, 7 aydır, adeta DEM Parti ile yatıyor ve PKK ile kalkıyorlar; ancak, hiç kimse onlara terörist filan demiyor! Uzun sözün kısası; kamuoyunda, konuyla ilgili yaygın kanaat şudur: İktidar, “Terörsüz Türkiye” söylemi ile yürütmekte olduğu süreçte, her ne kadar “terör örgütü ile hiçbir şekilde pazarlık yapmadığını” söylese de, son 7 aydır DEM Parti ve PKK adına yapılan açıklamalar, iktidarın söyledikleriyle uyuşmuyor. Durum böyle olunca, iktidarın kamuoyu ile paylaşmadığı hususlarla ilgili kaygılar giderek artmaya devam ediyor. PKK ile 2009’da yürütülen (Erdoğan, yıllarca bu görüşmeleri inkar etmişti) Oslo Görüşmeleri’nden sonra, 2013-2015 yıllarında teşebbüs edilen çözüm sürecinin akamete uğradığı ve devamında Diyarbakır’da, onlarca askerimizin ve polisimizin şehit olduğu, yüzlercesinin yaralandığı, kanlı Hendek Operasyonları’nın yaşandığı hatırlandığında, bugünkü çabaların getirebileceği sonuçlar konusunda iyimser olmak hiç de kolay değildir. İktidar her ne kadar terör örgütü ile hiçbir şekilde pazarlık yapılmadığını iddia etse de, bu iddialar hiç kimseye inandırıcı gelmiyor; çünkü, “ülkemizin bölüneceği yolunda endişelere sebep olan” DEM Parti ve PKK açıklamaları, yoğun pazarlıklar yapıldığına dair kuvvetli emareler içeriyor. İktidar ise, bu açıklamalara karşı tek kelime etmiyor! Bu durum, iktidarın, terör örgütü ile, “halk tarafından asla kabul edilmeyecek” türden, bazı gizli anlaşmalara vardığı yolunda endişelere yol açıyor. İktidarın, halktaki bu endişeyi görmemesi düşünülemeyeceğine göre, aylardır, bu endişeleri giderecek hiçbir çaba içinde olmaması, insanların kaygılarını daha da arttırıyor… _______________ (1) https://www.bha.net.tr/pkk-orgutunu-feshetti-aciklamanin-tam-metni-yayimlandi (2) Bülent Tekin: Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar / 1514-1919 (Dara Yayınları-2017) (3) Hilmi Özden: Şeyh Sait İsyanı, İngiltere ve Musul (2019),  (https://dergipark.org.tr/tr/pub/yakintarih/issue/49654/636673) (4) Kürdistan İşçi Partisi (PKK), 27 Kasım 1978 tarihinde, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde, Abdullah Öcalan’la birlikte toplanan 21 kişi tarafından kurulmuştur. (5) https://www.facebook.com/reel/1031429978957683
Ekleme Tarihi: 20 May 2025 - Tuesday

PKK, SADECE KANDİL’DEN İBARET DEĞİL!

PKK’nın, geçen 05-07 Mayıs günlerinde yapılan ve güya örgütsel yapısını feshettiği(?!)12. Olağanüstü Kongre”sinden iki gün sonra (09.05.2025) yapılan açıklamayı eğer okumadıysanız, lütfen, yazının bitiminde verilen linkten açıp, sakin bir kafayla ve dikkatlice okumanızı öneriyorum ve tavsiye ediyorum(1).

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak bizler, en başta ABD ve AB olmak üzere, batılı ülkelerin, kurulduğu günden (belki de, çok daha öncesinden) bu yana büyük destek vermekte oldukları PKK’nın örgütsel yapısı hakkında, ne yazık ki, neredeyse hiç bilgiye sahip değiliz. Halbuki, açık haber alma kaynaklarında, bu konuda yeteri kadar bilgi mevcuttur. İnternet ortamında, sadece Google ve Wikipedia’ya bakmanız bile yeterlidir.

Türk milletinin Kürtlerle olan sorunları, 1514 yılına, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim (1470-1520) dönemine kadar eskilerde başlamıştır. Konuyla ilgili geçmişi merak edenler, Bülent Tekin’in “Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar / 1514-1919” adlı kitabını okuyabilirler(2). Ancak, I. Dünya Savaşı’ndan itibaren, Kürt İsyanları, çok büyük bir mahiyet değişikliğine uğramıştır.1514’ten 1914’e kadar 400 yıl boyunca, tamamen kendi talepleri ve kendi imkanları ile ortaya çıkan Kürt İsyanları, bu tarihten itibaren, Rusya’nın ve batılı devletlerin, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu bölgesindeki topraklarına yönelik emperyalist amaçlarına matuf, silahlı kalkışmalara dönüşmüştür.

1514’ten 1919 yılına kadar, 400 yılı aşkın bir süre boyunca meydana gelen Kürt isyanları, kitlesel ve Osmanlı Devleti’ne karşı değildir. O isyanların tamamı, Kürt aşiret ağalarının, Osmanlı’nın yerel yöneticileri ile yaşadıkları sorunlarla ilgilidir ve devletten toprak ve egemenlik talebi söz konusu değildir. Ancak, 1919’dan bugüne kadar meydana gelen Kürt isyanları ve günümüzdeki PKK terör örgütünün arkasında, batılı emperyalist devletlerin teşvikleri ve destekleri vardır. Batılı ülkeler için, Ortadoğu bölgesindeki en önemli devlet İsrail’dir; dolayısı ile Kürtlerle ilgili ortaya konan politikalar, bir yönüyle İsrail’in çıkarları ile bağlantılıdır.

 

CUMHURİYET DÖNEMİ KÜRT İSYANLARI VE PKK’NIN DOĞUŞU

Mustafa Kemal Paşa’nın, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkması ile başlayan ve 09 Eylül 1922 tarihine kadar (3 yıl 3,5 ay) devam eden Millî Mücadele döneminden başlamak üzere, Cumhuriyet döneminde meydana gelen tüm Kürt isyanları, devletimiz tarafından, olabildiğince sert bir şekilde bastırılmış olsa da, Türkiye’ye çok şeyler kaybettirmiştir. Misak-ı Millî sınırları içinde yer almasına rağmen, başta Musul ve Kerkük olmak üzere, Suriye ve Irak devletlerinin (kuzey bölgeleri) sınırları içinde kalan, petrol ve doğalgaz rezervleri bakımından son derece zengin olan topraklar, İngiltere’nin teşviki ve desteği ile çıkarılmış olan Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat-15 Nisan 1925) sebebiyle kaybedilmiştir(3).

Kırk yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin başını ağrıtmakta olan PKK terörünü ortaya çıkaran süreç, 1967 yılında, Türkiye İşçi Partisi (TİP) tarafından, 1967 yılında “Doğu Mitingleri” adıyla Diyarbakır (16 Eylül), Silvan (24 Eylül), Siverek (01 Ekim), Batman (08 Ekim), Tunceli’de (15 Ekim) düzenlediği mitinglerle başlatılmıştır.

TİP’in doğu ve güneydoğu illerinde gerçekleştirdiği Kürtlerle ilgili mitingler serisinden sonra, ilki 21 Mayıs 1969’da Ankara’da ve devamında, doğu illerinin pek çoğunda “Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO)” kurularak, Kürtçülük merkezli örgütlenme pratiği geliştirilmiştir. DDKO’lar, 12 Mart 1971 Askerî Muhtırası’ndan sonra (26 Nisan 1971’de) kapatılmış, mensupları tutuklanmış ve yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmışlardır.

Ancak, cezaevlerindeki DDKO mensupları 1974 Affı ile serbest kaldıklarında, Rizgari, KAWA, KUK vb. çeşitli adlar altında yeniden örgütlenmeye başlamışlar ise de, tüm bu örgütler, 1980 Askerî Darbesi ile bir kez daha kapatılmış ve mensupları bir kez daha tutuklanarak yargılanmışlar ve çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Bu dönemde, PKK’nın 27 Kasım 1978 tarihli kuruluş bildirgesine kadar olan, yaklaşık üç yıl boyunca “Apocular” olarak adlandırılan, Abdullah Öcalan liderliğindeki grup, tamamen yeraltına çekilmiş ve yaklaşık 8 yıllık bir hazırlık döneminden sonra, 15 Ağustos 1984 tarihinde saat 21:30 sularında eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri Şemdinli ve Eruh Baskınları ile PKK (Kürdistan İşçi Partisi) adı altında silahlı eylemlere başlamışlardır (4). Türkiye’deki legal ve illegal tüm siyasi faaliyetleri durduran, başta siyasi partiler ve dernekler olmak üzere, tüm legal kuruluşları kapatan, Ülkü Ocakları’na ve illegal silahlı sol örgütlere karşı acımasız operasyonlar gerçekleştiren, 12 Eylül Askerî Darbe Yönetimi’nin, yine illegal bir terör örgütü olan  PKK’ya yönelik hiçbir müdahalesinin olmadığını da burada önemle belirtmek gerekiyor!

 

“TERÖRSÜZ TÜKİYE” İFADESİNE HİÇ KİMSE KARŞI OLAMAZ!

Şimdi gelelim, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, 22 Ekim 2024 tarihinde, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşma ile başlatılan ve yedi aydır “Terörsüz Türkiye” söylemi ile devam ettirilen sürece… Konuya girmeden önce, şunu belirtmek gerekiyor: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan hiç kimse, “Terörsüz Türkiye” ifadesine karşı çıkmaz, bunun gerçekleşmesi için de, her türlü desteği verir!

Türkiye’de, sanki birileri bu ifadeye karşıymış gibi hayali suçlamalar yapılarak, muhalefet üzerinde siyasi baskı kurulmaya çalışılmasının iyi niyetle bağdaşmadığı açıktır. Geçen 09 Mayıs günü açıklanan PKK bildirisi dikkatle incelendiğinde, iktidar cenahının dillerinden düşürmedikleri, “PKK’nın silah bırakması” ifadesinin içinin tamamen boş olduğu rahatça anlaşılabilir. Çünkü, en üstte, Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarını bölerek, bağımsız (İsrail yandaşı) bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan, “KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği)” denen bir çatı yapı var ve o yapı ile ilgili olarak, nedense hiç kimse tek kelime etmiyor! KCK’nin dört bileşeninden sadece bir tanesi olan PKK’nın, sözde kendisini feshederek silahlı faaliyetlere son verdiğini açıkladığı bildirinin yegane teması, Lozan’la ilgili ifadelerde dile getiriliyor.

 

PKK, SADECE KANDİL’DEKİ YAPIDAN İBARET DEĞİL!

17 Mayıs 2005 tarihinde kurulan KCK-Kürdistan Topluluklar Birliği’nin bilinen dört bileşeni şunlardır:

  1. PKK-Kürdistan İşçi Partisi (Türkiye’de),
  2. PYD-Demokratik Birlik Partisi (Suriye’de),
  3. PJAK-Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (İran’da) ve
  4. PÇDK-Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (Irak’ta).

Bu tablodan, sadece PKK adının çıkarılmış olması, kime ne ifade edebilir?

Bu arada, PKK dendiğinde herkes, örgütün, sadece Kandil dağındaki yapıdan ibaret olduğunu zannediyor. Ama gerçek böyle değil. İran, Irak, Suriye, Türkiye ve Avrupa’nın belli başlı ülkelerinde, çeşitli isimler altında, ama PKK’ya ait (ya da bağlı) bine yakın kuruluş daha var. Onlar ne olacak? Tüm bu kuruluşlar, ilk kuruldukları günden bu yana sürdürdükleri faaliyetlerine, bundan sonra da aynı şekilde devam edeceklerine göre, günlerdir televizyonlarda ve basında tartışılmakta olan PKK bildirisinin ne anlamı olabilir?

Her ne kadar “silah bırakılacağı” ve “PKK adı altında sürdürülen faaliyetlere son verileceği” ifade ediliyor olsa da, örneğin, Kandil’deki PKK karargahı varlığını sürdüreceğine göre, oradaki devasa yapı ne olacak? Yedi aydır, iktidar cenahı ile DEM Parti ve PKK kaynaklarından yapılmakta olan açıklamalar, başta “olabilirlik” olmak üzere, pek çok bakımdan, kendi içinde çelişkilerle ve mantık hataları ile dolu. Bu nedenle, başlatılan sürecin gerçekliği ve olumlu bir sonucun ortaya çıkabileceği ihtimali konusunda, kamuoyu son derece güvensiz durumdadır. En başta AK Parti Genel Başkanı Erdoğan tarafından yapılan, konuyla ilgili tüm açıklamalar, halkımızı tatmin etmekten çok uzaktır. Çünkü, bu süreçte iktidarın PKK adına siyasi muhatabı konumunda olan DEM Parti adına yapılan açıklamalar, Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamalarını desteklemiyor!

 

İKTİDARIN AÇIKLAMALARI HALKA GÜVEN VERMİYOR!

Kamuoyunu güvensizliğe sevk etmekte olan hususların, devletin ilgili birimleri tarafından bilinmemesi imkansız olduğuna göre, yapılan açıklamalardan kaynaklanan ve insanların zihinlerini meşgul eden cevapsız sorulara tatminkar cevaplar verilmediği sürece, devlet adına terör örgütü ile sürdürülmekte olan görüşmelerden, halkı tatmin edecek sonuçların çıkması beklenebilir mi?

Bundan 10 yıl önce, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kurucusu merhum Haydar Baş’ın bir TV programında söyledikleri, bugün aynen yaşanıyor(5). Düne kadar, herhangi bir DEM Parti mensubuna selam verenleri bile terörist olarak ilan eden iktidar ortakları, 7 aydır, adeta DEM Parti ile yatıyor ve PKK ile kalkıyorlar; ancak, hiç kimse onlara terörist filan demiyor!

Uzun sözün kısası; kamuoyunda, konuyla ilgili yaygın kanaat şudur: İktidar, “Terörsüz Türkiye” söylemi ile yürütmekte olduğu süreçte, her ne kadar “terör örgütü ile hiçbir şekilde pazarlık yapmadığını” söylese de, son 7 aydır DEM Parti ve PKK adına yapılan açıklamalar, iktidarın söyledikleriyle uyuşmuyor. Durum böyle olunca, iktidarın kamuoyu ile paylaşmadığı hususlarla ilgili kaygılar giderek artmaya devam ediyor.

PKK ile 2009’da yürütülen (Erdoğan, yıllarca bu görüşmeleri inkar etmişti) Oslo Görüşmeleri’nden sonra, 2013-2015 yıllarında teşebbüs edilen çözüm sürecinin akamete uğradığı ve devamında Diyarbakır’da, onlarca askerimizin ve polisimizin şehit olduğu, yüzlercesinin yaralandığı, kanlı Hendek Operasyonları’nın yaşandığı hatırlandığında, bugünkü çabaların getirebileceği sonuçlar konusunda iyimser olmak hiç de kolay değildir.

İktidar her ne kadar terör örgütü ile hiçbir şekilde pazarlık yapılmadığını iddia etse de, bu iddialar hiç kimseye inandırıcı gelmiyor; çünkü, “ülkemizin bölüneceği yolunda endişelere sebep olan” DEM Parti ve PKK açıklamaları, yoğun pazarlıklar yapıldığına dair kuvvetli emareler içeriyor. İktidar ise, bu açıklamalara karşı tek kelime etmiyor! Bu durum, iktidarın, terör örgütü ile, “halk tarafından asla kabul edilmeyecek” türden, bazı gizli anlaşmalara vardığı yolunda endişelere yol açıyor. İktidarın, halktaki bu endişeyi görmemesi düşünülemeyeceğine göre, aylardır, bu endişeleri giderecek hiçbir çaba içinde olmaması, insanların kaygılarını daha da arttırıyor…

_______________

(1) https://www.bha.net.tr/pkk-orgutunu-feshetti-aciklamanin-tam-metni-yayimlandi

(2) Bülent Tekin: Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar / 1514-1919 (Dara Yayınları-2017)

(3) Hilmi Özden: Şeyh Sait İsyanı, İngiltere ve Musul (2019),

 (https://dergipark.org.tr/tr/pub/yakintarih/issue/49654/636673)

(4) Kürdistan İşçi Partisi (PKK), 27 Kasım 1978 tarihinde, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde, Abdullah Öcalan’la birlikte toplanan 21 kişi tarafından kurulmuştur.

(5) https://www.facebook.com/reel/1031429978957683

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.