Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

SİYASETTEKİ SULARIN AKIŞ YÖNLERİ DEĞİŞMELİ

Bizde, genel başkanları olmak üzere, siyasi partilerin genel merkezlerindeki üst düzey koltuklarda oturmakta olan ve bizim “Siyaset Baronları” dediğimiz zevatın, hiçbir zaman “Sahada (yani il ve ilçelerde), işe yarar, elle tutulur, aklı başında kim var?” diye bir dertleri de düşünceleri de olmamıştır. Siyasi Partilerin kuruldukları günlerde, il ve ilçelerde, “kendilerince işe yarar” adam arayışları olur; ama, parti kurulup da, hele bir de barajı açacak düzeyde oy aldığında, artık sahada “işe yarar” adam aramaya ihtiyaçları kalmaz! Çünkü, sahada yerel düzeyde siyaset yapma heveslileri arasından, milletvekili, Belediye Başkanı, il-ilçe başkanlıkları vb siyasi makamlara aday olma hırsı taşıyanlar, Ankara’ya gelirler ve orada (gerekli-gereksiz bir dünya “etkili” şahsın kıçlarını yalayarak) kendilerini göstermek için, aşındırmadıkları kapı bırakmaz, atmadıkları takla, yapmadıkları cambazlık kalmaz!.. Ve sistem, bu şekilde devam eder gider...   FARKLI SİYASİ ETKİNLİK MODELLERİ Bu umumi durumu, bazı illerde, kendi bölgeleri için avantaja dönüştüren yerel siyasetçilerin çıktığı da olur elbette; ama, Türk siyasetinde, bu gibi güçlü siyasi karakterler, istisna kabilinden, fevkalade azdır. Bir de, “ağalık” gibi, sosyal statülerine bağlı olarak, seçim bölgelerinde belli bir miktarlarda oya hükmedebilen insanlar vardır ki, Ankara’daki Baronlar, bunlarla “pazarlık”lar yaparak anlaşmayı tercih ederler. Bu tür insanlar(yani ağalar), siyasi pazarlıkları, birden fazla partilerin baronları ile yaparlar ve kendilerini olabildiğince ağıra satarlar. Bunlar, bazen de, birden fazla parti ile anlaşırlar ve ellerindeki oyları, o partiler arasında pay ederler. Bunun sonucu olarak, bir bakıyorsunuz, iki kardeşten biri iktidar partisinden, diğeri ana muhalefet partisinden milletvekili olmuştur. İnternette yapacağınız küçük bir araştırma ile, bu konuda, tüm siyasi partilerde durumun aynı olduğunu görürsünüz. Belediye Başkanlıkları için aynı anlayış geçerli olsa da, pazarlıklar biraz daha farklıdır. Bunların yanısıra, bir de, ülke genelinde ve/veya bölgesel etkileri bulunan, “merkez ve sağ” partilerin ilgi alanında yer alan, “dinci kuruluşların liderleri” var; bunlar da, aynen doğu ve güneydoğudaki ağalar gibi, ayaklarına getirtip (ağalardan farklı olarak), ayrıca bir de, el-etek de öptürdükleri Siyaset Baronları ile pazarlıklar yaparak, kendi etkinliklerini güçlendirirler...   BARONLAR, KİMLERİN AYAĞINA GİDER VE KİMLERİ KAPILARINDA BEKLETİR? Ağaların ve ellerinde mutlak oy miktarı olan güçlü şahısların bulunmadığı orta ve batı Anadolu ile Trakya’daki illerde, siyasi partilerin aday kaynakları meslek odaları, kooperatifler, vakıflar, dernekler, sendikalar vb. gibi, sivil toplum kuruluşları ile nadiren il bürokrasileridir. Bir de bunlara ilaveten, “merkez ve sağ partiler” için çok önemli bir diğer oy ve aday kaynağı, cemaat, tarikat vb gibi “dinci kuruluşlar”dır. Ankara’daki Siyaset Baronları, ülke genelinde cemaat,tarikat vb adlar altında organize olan ve mensuplarının, “gavs”, “şeyh”, “hoca efendi” vb gibi unvanlar atfettikleri “Din Baronları (bu ifade, Milli Gazete yazarı rahmetli M.Şevket Eygi’ye aittir)”nın ayaklarına giderek (ve el-etek öperek) pazarlıklar yaparken, Balıkesir gibi illerin siyaset heveslileri de, kendileri Ankara’ya giderek, başta “kıç yalama” ve “takla atma” olmak üzere, değme sirk cambazlarına taş çıkartacak düzeyde hünerlerini sergilerler... İşte sevgili Balıkesirliler, oy vererek “seçtiğinizi” zannettiğiniz insanların, aday listelerine konulmalarının basit hikayesi budur. Yakın geçmişteki, örneğin 1983’ten bu yana yapılan seçimleri bir düşünün bakalım... Balıkesir’de bu cümleden olmak üzere, Uşşâkî tarikatının etkinliğini hatırlatmak isterim. Bugün artık, karizmatik lideri hacı Naci Eren’in vefatından sonra, siyasetteki etkinliği zayıflamış görünse de, bu tarikatın ANAP ve AK Parti içindeki etkinliği, herkes tarafından bilinen bir husustur. Kendilerinin  bu tarikatla alakaları olmasa dahi, aday olmak isteyen her siyaset esnafının, onun sağlığında, ayağına gidip “biat temennası” çakması, Balıkesir’deki en önemli “siyaset ritüeli” değil miydi?   DÖNÜŞLERİNDE, SERGİLEDİKLERİ MARİFETLERİ ANLATIRLAR Geçen haftaki yazımızda, ülkemizin seçim sürecine girdiğinden bahisle, Balıkesir siyaseti ile ilgili bazı hususlara temas etmiştik. Sadece müzmin siyaset esnafının değil, şu ya da bu derecede yerel siyasetle ilgilenmekte olan (ilginç bir şekilde, çoğu da çulsuz bunların) heveslilerin de, bu atmosferin etkisi ile, Ankara seyahatlerinde bir artış görülüyor. Hâlen, il bürokrasisinde üst düzeyde görev yapanlar, Ankara seyahatlerini, kurumlarının bütçelerinden finanse ederken, diğer bazıları da, Balıkesir’in varlıklı insanları tarafından destekleniyor. Hatta, bazı varlıklı kişiler, aynı anda, farklı ve birbirlerine rakip olan partilerde, kendilerince seçilme şansı gördükleri siyaset esnafına destek vermektedirler. Ankara seyahatleri dönüşlerinde, kendi avanelerine, kimlerin kapılarının önünde ne gibi taklalar attıklarını, kimlerin kıçlarını nasıl yaladıkların filan övünerek anlatmak, siyaset esnafının ve yereldeki Kâhyaların en ilgi çeken yönleridir. Bugünlerden itibaren, her geçen gün dozu ve heyecanı artarak devam eden bu süreçte, ilk önemli kırılma, siyasi partilerin aday listelerinin açıklandığı gün ve saatlerde meydana gelir. Tüm partilerde, isimleri aday listelerinde hiç yer almayanlar ve seçilemeyecek sıralarda yer alanlardan oluşan, birtakım “küskün” grupları ortaya çıkar. İsimleri, aday listelerinde, seçilebilecek sıralarda yer alan “mutlu” kesimin ilk harekatları, bu küskünlere yönelik olur. Bu şanslı(!) isimler, o andan itibaren aniden, ilâve belli bir güce sahip olduklarını düşünürler ve küskünlerin gönüllerini okşayacak madrabazlıklarla, hiç olmazsa, bir kısmını kendi yanlarına çekerek, onları seçim çalışmalarında, “dava adamı” etiketi altında, propaganda malzemesi olarak kullanmaya devam ederler ki, küskünlerin yaşadıkları, ağır “kullanılmışlık hezimeti” budur...   GERÇEK BİR DEMOKRASİ İÇİN, TOPLUMSAL AYDINLANMA ŞART Bizde, her ne kadar, parlak demokrasi nutukları atılıyor olsa da, sadece adayların değil, partilerin il ve ilçe teşkilatlarının belirlenmesinde de, demokrasi ile ilişkilendirilebilecek hiçbir yöntem kullanılmaz. Yani, aday listeleri de, il ve ilçe teşkilatları da, tamamen Ankara’daki Baronların atamaları ile belirlenir. Çünkü, Türk toplumu, demokrasi ve insan hakları konusunda, evrensel ölçüleri ve ilkeleri hayata geçirebilecek düzeyde gelişmiş değildir. Türkiye’de, esasen, kayda değer hiçbir bilgi ve fikirlerinin olmadığı demokrasi konusunda, nutuk atma becerileri olan birtakım çapsız insanlar, aralarında çıkar ilişkileri bulunan kendileri gibi insanlarla organize oluyorlar ve kendi siyasi saltanat düzenlerini kurabiliyorlar. Balıkesir’deki durumları bu bilgiler ışığında değerlendirdiğimizde, yerel siyasette adları bilinen birçok kişiyi, “her taşı yerine koyabilecek kadar” tanımakta olduğunuzu, rahatlıkla göreceksiniz. Bilhassa da, “siyaset pistinde”ki başarılı slalom gösterileri ile dikkat çeken bu zevat-ı nâ-muhteremeyi de, isim isim görüyor ve biliyor olmalısınız! Bizde, yani, bilhassa Balıkesir’de siyaset için hiçbir konuda bilgi ve fikir sahibi olmaya gerek yoktur! Pistlerde yapacağınız dans ve slalom gösterileri ile Baronların kıçlarını yalama becerileriniz, basamakları tırmanmanız için gayet yeterlidir.   MÜSLÜMANLARA MUSALLAT OLAN “EMEVİ İDEOLOJİSİ” Muaviye’den (saltanat dönemi 661-680) bu yana, tüm İslam tarihi boyunca, İslam ülkelerine egemen olmuş olan tüm hanedanların tek ortak yönleri, “halkın olabildiğince cahil bırakılması”dır; çünkü, hakimiyetlerinin tek ve en önemli dayanağı da kaynağı da bu yaygın “kitlesel cehalet” ve bu cehaletin ürünü olan “kitlesel yobazlık”tır. Devletlerin başında olanların, yaptırdıkları camilere koydukları “ücretli namaz kıldırma(imam) ve propaganda(vaiz) memurları” ile, kendi siyasi ideolojilerini, insanlara “din” diye empoze ederek, saltanatlarını sürdürmekten başka, hiçbir toplumsal maksatları olmamıştır. Bu şekilde, 1361 yıldır (yani yaklaşık 55-60 nesildir), insanlar, her gün 5 defa camilerde toplanarak, adeta, siyasi saltanat sahiplerine sürekli olarak biat ettirilmektedir.   İSLAM ÜLKELERİNDE YÖNETİCİLER, CEHALETE YATIRIM YAPAR! Bugün, yeryüzünde, Müslüman denen ülkelerde, sadece demokrasinin yerleşmemesinin değil, bilim ve teknolojinin gelişmemesinin de temelinde, yönetenlerin, din örtüsü altında, bu “cehalete yatırım” anlayışlarıdır. Kur’an-ı Kerim’in maksadından tamamen uzaklaştırılmış siyasi bir ideoloji, insanlara camilerde “din” diye empoze edilmeye devam ediliyor! İşte, günümüzde tüm bu ülkelerde siyasetle meşgul olanlar, bu durumu gayet iyi kullanan, kurnaz ve menfaatperest insanlardır. Karanlıkla mücadele etmenin tek bir yolu vardır: Oraya ışığı getirmek! Toplumsal karanlıkları aydınlatmanın yolu da, bilgiyi ve düşünme yöntemlerini önce yaygınlaştırmak, sonra da üretken hale gelmektir. Eğer Balıkesir’deki karanlıkları aydınlatmak istiyorsak, bu karanlığı oluşturan ve sürekliliğini sağlamakta olan tüm usullerin dışına çıkmamız gerekiyor. Karanlığa sebep olan unsur ve yöntemlerle aydınlığa çıkmak mümkün olmaz! Yaşadığımız şehir üzerinde etkili olabilecek yeni birtakım çıkışlar yapamazsak, benim bildiğim şu son 60-70 yıldır süregelen şikayetlerimiz, artarak devam edecektir.   BALIKESİR’E VE HALKIMIZA BORCUMUZ VAR! Balıkesir’in okumuş-yazmış insanları olarak, bizim, “kendi halkımızın içinde bulunduğu karanlığı aydınlatma” görevimiz ve yükümlülüğümüz var. Bizim, bu görevden ve sorumluluktan kaçmamız, ahlaki bir tutum ve doğru bir davranış şekli olamaz! Hiç kimse gelip, bizim yaşamakta olduğumuz karanlığı aydınlatmayacak; bunu biz, kendimiz yapmak zorundayız! Kendi menfaat düzenlerini, insanlarımızın beyinlerindeki karanlıklara ve bu karanlıkların devamına göre kurmuş olanlar, bizi “inançlarımız” üzerinde sömürüyorlar; bunu görmemiz, anlamamız, halkımıza anlatmamız ve mutlaka bir çıkış yolu bulmamız gerekiyor. Biz bu karanlıkları aydınlat(a)madığımız sürece, halkımız, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, en niteliksiz muhterislerin elinde, sahip olduğu tüm maddi, manevi ve milli değerleri kaybetmeye devam eder. Rahmetli Atatürk, 1919 yılının şartlarında, paşa paşa konforlu bir hayat sürmeyi düşünemez miydi? Ülkenin içinde bulunduğu vahim şartlar ve o yokluklar içinde, acaba neden, 4 yıl süren bir savaşa ve ardından da, adeta yoktan bir devlet kurma mücadelesi içine girdi? Üstelik, vücut sağlığı da hiç iyi olmadığı halde!.. Bizim, yani memleketin okumuş-yazmış kesimi, aydınları olarak, milletimize ve vatanımıza olan borcumuzu ödememiz gerekiyor. Üç kuruş etmeyecek adamların kuyruklarında menfaat devşirmeye çalışmak, bizim işimiz olmamalıdır!
Ekleme Tarihi: 05 Eylül 2022 - Pazartesi

SİYASETTEKİ SULARIN AKIŞ YÖNLERİ DEĞİŞMELİ

Bizde, genel başkanları olmak üzere, siyasi partilerin genel merkezlerindeki üst düzey koltuklarda oturmakta olan ve bizim “Siyaset Baronları” dediğimiz zevatın, hiçbir zaman “Sahada (yani il ve ilçelerde), işe yarar, elle tutulur, aklı başında kim var?” diye bir dertleri de düşünceleri de olmamıştır. Siyasi Partilerin kuruldukları günlerde, il ve ilçelerde, “kendilerince işe yarar” adam arayışları olur; ama, parti kurulup da, hele bir de barajı açacak düzeyde oy aldığında, artık sahada “işe yarar” adam aramaya ihtiyaçları kalmaz!

Çünkü, sahada yerel düzeyde siyaset yapma heveslileri arasından, milletvekili, Belediye Başkanı, il-ilçe başkanlıkları vb siyasi makamlara aday olma hırsı taşıyanlar, Ankara’ya gelirler ve orada (gerekli-gereksiz bir dünya “etkili” şahsın kıçlarını yalayarak) kendilerini göstermek için, aşındırmadıkları kapı bırakmaz, atmadıkları takla, yapmadıkları cambazlık kalmaz!.. Ve sistem, bu şekilde devam eder gider...

 

FARKLI SİYASİ ETKİNLİK MODELLERİ

Bu umumi durumu, bazı illerde, kendi bölgeleri için avantaja dönüştüren yerel siyasetçilerin çıktığı da olur elbette; ama, Türk siyasetinde, bu gibi güçlü siyasi karakterler, istisna kabilinden, fevkalade azdır. Bir de, “ağalık” gibi, sosyal statülerine bağlı olarak, seçim bölgelerinde belli bir miktarlarda oya hükmedebilen insanlar vardır ki, Ankara’daki Baronlar, bunlarla “pazarlık”lar yaparak anlaşmayı tercih ederler.

Bu tür insanlar(yani ağalar), siyasi pazarlıkları, birden fazla partilerin baronları ile yaparlar ve kendilerini olabildiğince ağıra satarlar. Bunlar, bazen de, birden fazla parti ile anlaşırlar ve ellerindeki oyları, o partiler arasında pay ederler. Bunun sonucu olarak, bir bakıyorsunuz, iki kardeşten biri iktidar partisinden, diğeri ana muhalefet partisinden milletvekili olmuştur. İnternette yapacağınız küçük bir araştırma ile, bu konuda, tüm siyasi partilerde durumun aynı olduğunu görürsünüz.

Belediye Başkanlıkları için aynı anlayış geçerli olsa da, pazarlıklar biraz daha farklıdır. Bunların yanısıra, bir de, ülke genelinde ve/veya bölgesel etkileri bulunan, “merkez ve sağ” partilerin ilgi alanında yer alan, “dinci kuruluşların liderleri” var; bunlar da, aynen doğu ve güneydoğudaki ağalar gibi, ayaklarına getirtip (ağalardan farklı olarak), ayrıca bir de, el-etek de öptürdükleri Siyaset Baronları ile pazarlıklar yaparak, kendi etkinliklerini güçlendirirler...

 

BARONLAR, KİMLERİN AYAĞINA GİDER VE KİMLERİ KAPILARINDA BEKLETİR?

Ağaların ve ellerinde mutlak oy miktarı olan güçlü şahısların bulunmadığı orta ve batı Anadolu ile Trakya’daki illerde, siyasi partilerin aday kaynakları meslek odaları, kooperatifler, vakıflar, dernekler, sendikalar vb. gibi, sivil toplum kuruluşları ile nadiren il bürokrasileridir. Bir de bunlara ilaveten, “merkez ve sağ partiler” için çok önemli bir diğer oy ve aday kaynağı, cemaat, tarikat vb gibi “dinci kuruluşlar”dır. Ankara’daki Siyaset Baronları, ülke genelinde cemaat,tarikat vb adlar altında organize olan ve mensuplarının, “gavs”, “şeyh”, “hoca efendi” vb gibi unvanlar atfettikleri “Din Baronları (bu ifade, Milli Gazete yazarı rahmetli M.Şevket Eygi’ye aittir)”nın ayaklarına giderek (ve el-etek öperek) pazarlıklar yaparken, Balıkesir gibi illerin siyaset heveslileri de, kendileri Ankara’ya giderek, başta “kıç yalama” ve “takla atma” olmak üzere, değme sirk cambazlarına taş çıkartacak düzeyde hünerlerini sergilerler...

İşte sevgili Balıkesirliler, oy vererek “seçtiğinizi” zannettiğiniz insanların, aday listelerine konulmalarının basit hikayesi budur. Yakın geçmişteki, örneğin 1983’ten bu yana yapılan seçimleri bir düşünün bakalım... Balıkesir’de bu cümleden olmak üzere, Uşşâkî tarikatının etkinliğini hatırlatmak isterim. Bugün artık, karizmatik lideri hacı Naci Eren’in vefatından sonra, siyasetteki etkinliği zayıflamış görünse de, bu tarikatın ANAP ve AK Parti içindeki etkinliği, herkes tarafından bilinen bir husustur. Kendilerinin  bu tarikatla alakaları olmasa dahi, aday olmak isteyen her siyaset esnafının, onun sağlığında, ayağına gidip “biat temennası” çakması, Balıkesir’deki en önemli “siyaset ritüeli” değil miydi?

 

DÖNÜŞLERİNDE, SERGİLEDİKLERİ MARİFETLERİ ANLATIRLAR

Geçen haftaki yazımızda, ülkemizin seçim sürecine girdiğinden bahisle, Balıkesir siyaseti ile ilgili bazı hususlara temas etmiştik. Sadece müzmin siyaset esnafının değil, şu ya da bu derecede yerel siyasetle ilgilenmekte olan (ilginç bir şekilde, çoğu da çulsuz bunların) heveslilerin de, bu atmosferin etkisi ile, Ankara seyahatlerinde bir artış görülüyor. Hâlen, il bürokrasisinde üst düzeyde görev yapanlar, Ankara seyahatlerini, kurumlarının bütçelerinden finanse ederken, diğer bazıları da, Balıkesir’in varlıklı insanları tarafından destekleniyor. Hatta, bazı varlıklı kişiler, aynı anda, farklı ve birbirlerine rakip olan partilerde, kendilerince seçilme şansı gördükleri siyaset esnafına destek vermektedirler.

Ankara seyahatleri dönüşlerinde, kendi avanelerine, kimlerin kapılarının önünde ne gibi taklalar attıklarını, kimlerin kıçlarını nasıl yaladıkların filan övünerek anlatmak, siyaset esnafının ve yereldeki Kâhyaların en ilgi çeken yönleridir. Bugünlerden itibaren, her geçen gün dozu ve heyecanı artarak devam eden bu süreçte, ilk önemli kırılma, siyasi partilerin aday listelerinin açıklandığı gün ve saatlerde meydana gelir.

Tüm partilerde, isimleri aday listelerinde hiç yer almayanlar ve seçilemeyecek sıralarda yer alanlardan oluşan, birtakım “küskün” grupları ortaya çıkar. İsimleri, aday listelerinde, seçilebilecek sıralarda yer alan “mutlu” kesimin ilk harekatları, bu küskünlere yönelik olur. Bu şanslı(!) isimler, o andan itibaren aniden, ilâve belli bir güce sahip olduklarını düşünürler ve küskünlerin gönüllerini okşayacak madrabazlıklarla, hiç olmazsa, bir kısmını kendi yanlarına çekerek, onları seçim çalışmalarında, “dava adamı” etiketi altında, propaganda malzemesi olarak kullanmaya devam ederler ki, küskünlerin yaşadıkları, ağır “kullanılmışlık hezimeti” budur...

 

GERÇEK BİR DEMOKRASİ İÇİN, TOPLUMSAL AYDINLANMA ŞART

Bizde, her ne kadar, parlak demokrasi nutukları atılıyor olsa da, sadece adayların değil, partilerin il ve ilçe teşkilatlarının belirlenmesinde de, demokrasi ile ilişkilendirilebilecek hiçbir yöntem kullanılmaz. Yani, aday listeleri de, il ve ilçe teşkilatları da, tamamen Ankara’daki Baronların atamaları ile belirlenir. Çünkü, Türk toplumu, demokrasi ve insan hakları konusunda, evrensel ölçüleri ve ilkeleri hayata geçirebilecek düzeyde gelişmiş değildir. Türkiye’de, esasen, kayda değer hiçbir bilgi ve fikirlerinin olmadığı demokrasi konusunda, nutuk atma becerileri olan birtakım çapsız insanlar, aralarında çıkar ilişkileri bulunan kendileri gibi insanlarla organize oluyorlar ve kendi siyasi saltanat düzenlerini kurabiliyorlar.

Balıkesir’deki durumları bu bilgiler ışığında değerlendirdiğimizde, yerel siyasette adları bilinen birçok kişiyi, “her taşı yerine koyabilecek kadar” tanımakta olduğunuzu, rahatlıkla göreceksiniz. Bilhassa da, “siyaset pistinde”ki başarılı slalom gösterileri ile dikkat çeken bu zevat-ı nâ-muhteremeyi de, isim isim görüyor ve biliyor olmalısınız! Bizde, yani, bilhassa Balıkesir’de siyaset için hiçbir konuda bilgi ve fikir sahibi olmaya gerek yoktur! Pistlerde yapacağınız dans ve slalom gösterileri ile Baronların kıçlarını yalama becerileriniz, basamakları tırmanmanız için gayet yeterlidir.

 

MÜSLÜMANLARA MUSALLAT OLAN “EMEVİ İDEOLOJİSİ”

Muaviye’den (saltanat dönemi 661-680) bu yana, tüm İslam tarihi boyunca, İslam ülkelerine egemen olmuş olan tüm hanedanların tek ortak yönleri, “halkın olabildiğince cahil bırakılması”dır; çünkü, hakimiyetlerinin tek ve en önemli dayanağı da kaynağı da bu yaygın “kitlesel cehalet” ve bu cehaletin ürünü olan “kitlesel yobazlık”tır. Devletlerin başında olanların, yaptırdıkları camilere koydukları “ücretli namaz kıldırma(imam) ve propaganda(vaiz) memurları” ile, kendi siyasi ideolojilerini, insanlara “din” diye empoze ederek, saltanatlarını sürdürmekten başka, hiçbir toplumsal maksatları olmamıştır. Bu şekilde, 1361 yıldır (yani yaklaşık 55-60 nesildir), insanlar, her gün 5 defa camilerde toplanarak, adeta, siyasi saltanat sahiplerine sürekli olarak biat ettirilmektedir.

 

İSLAM ÜLKELERİNDE YÖNETİCİLER, CEHALETE YATIRIM YAPAR!

Bugün, yeryüzünde, Müslüman denen ülkelerde, sadece demokrasinin yerleşmemesinin değil, bilim ve teknolojinin gelişmemesinin de temelinde, yönetenlerin, din örtüsü altında, bu “cehalete yatırım” anlayışlarıdır. Kur’an-ı Kerim’in maksadından tamamen uzaklaştırılmış siyasi bir ideoloji, insanlara camilerde “din” diye empoze edilmeye devam ediliyor! İşte, günümüzde tüm bu ülkelerde siyasetle meşgul olanlar, bu durumu gayet iyi kullanan, kurnaz ve menfaatperest insanlardır.

Karanlıkla mücadele etmenin tek bir yolu vardır: Oraya ışığı getirmek! Toplumsal karanlıkları aydınlatmanın yolu da, bilgiyi ve düşünme yöntemlerini önce yaygınlaştırmak, sonra da üretken hale gelmektir. Eğer Balıkesir’deki karanlıkları aydınlatmak istiyorsak, bu karanlığı oluşturan ve sürekliliğini sağlamakta olan tüm usullerin dışına çıkmamız gerekiyor. Karanlığa sebep olan unsur ve yöntemlerle aydınlığa çıkmak mümkün olmaz! Yaşadığımız şehir üzerinde etkili olabilecek yeni birtakım çıkışlar yapamazsak, benim bildiğim şu son 60-70 yıldır süregelen şikayetlerimiz, artarak devam edecektir.

 

BALIKESİR’E VE HALKIMIZA BORCUMUZ VAR!

Balıkesir’in okumuş-yazmış insanları olarak, bizim, “kendi halkımızın içinde bulunduğu karanlığı aydınlatma” görevimiz ve yükümlülüğümüz var. Bizim, bu görevden ve sorumluluktan kaçmamız, ahlaki bir tutum ve doğru bir davranış şekli olamaz! Hiç kimse gelip, bizim yaşamakta olduğumuz karanlığı aydınlatmayacak; bunu biz, kendimiz yapmak zorundayız!

Kendi menfaat düzenlerini, insanlarımızın beyinlerindeki karanlıklara ve bu karanlıkların devamına göre kurmuş olanlar, bizi “inançlarımız” üzerinde sömürüyorlar; bunu görmemiz, anlamamız, halkımıza anlatmamız ve mutlaka bir çıkış yolu bulmamız gerekiyor. Biz bu karanlıkları aydınlat(a)madığımız sürece, halkımız, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, en niteliksiz muhterislerin elinde, sahip olduğu tüm maddi, manevi ve milli değerleri kaybetmeye devam eder.

Rahmetli Atatürk, 1919 yılının şartlarında, paşa paşa konforlu bir hayat sürmeyi düşünemez miydi? Ülkenin içinde bulunduğu vahim şartlar ve o yokluklar içinde, acaba neden, 4 yıl süren bir savaşa ve ardından da, adeta yoktan bir devlet kurma mücadelesi içine girdi? Üstelik, vücut sağlığı da hiç iyi olmadığı halde!..

Bizim, yani memleketin okumuş-yazmış kesimi, aydınları olarak, milletimize ve vatanımıza olan borcumuzu ödememiz gerekiyor. Üç kuruş etmeyecek adamların kuyruklarında menfaat devşirmeye çalışmak, bizim işimiz olmamalıdır!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.