Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

“TAŞIMALI EĞİTİM” VE “4+4+4” ÇIKMAZI!..

Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, ilk ve ortaöğretim okullarındaki eğitim-öğretim müfredatların ağır(!) olduğundan şikayetle, bu konuda yeni düzenlemelere gidileceğini söyledi! Ancak, bugün liselerden mezun (“olan” değil) edilen öğrencilerin bilgi ve beceri düzeylerindeki yetersizlik de yıllardır gözler önündedir. Tekin’in “ağır” bulduğu mevcut müfredatla yetişenlerin halleri ortadayken, müfredatı hafifleştirmekten hasıl olacak sonuç ne olabilir? Bu yazımızda, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılından hareketle, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan ilk ve ortaöğretim ile ilk ve ortaöğretim okullarına öğretmen yetiştiren okullar üzerinde duracağız.   OSMANLI’DA BEŞİK ULEMALIĞI VE SOFTA ŞEKAVETİ Son 300 yıla yakın bir zamandan beri, ülkemize uluslararası alanlarda rekabet gücü kazandırabilecek düzeyde bir toplum ve uzman kadrolar yetiştirebildiğimiz söylenemez! 18. yüzyıldan itibaren iyice dejenere olmaya başlayan Osmanlı döneminin örgün eğitim kuruluşları olan “medreseler” ile toplumsal eğitim ve sivil toplum kuruluşları (STK) fonksiyonları olan, din esasına dayalı “tarikatlar”ın, dünyada meydana gelen gelişmeler karşısında yetersiz kalmışlardır. Bununla birlikte, bir de medreselerde, hoca kadrolarının ve idari mevkilerin babadan oğula geçmesi (beşik ulemalığı) ve kendilerine verilen tahsisatları az bulan talebelerin eşkıyalık (softa şekaveti) yapmaları gibi sebeplerle (faydalı olmaları bir yana), ülkeye ve topluma zarar veren kuruluşlar haline gelmişlerdi. Her ne kadar, Osmanlı Devleti’nin son 50-60 yılında, Avrupaî eğitim verilen okullar açılmışsa da ülke, bu okullarda görev yapacak Avrupa düzeyinde eğitim kadrolarına (ve tabii, bu kadroların yetiştirilebileceği eğitim kurumlarına da) sahip olmadığından, askerî okullar dışında, açılan sivil okullardan beklenen verim ve sonuçlar alınamamıştır.   EĞİTİMDE CUMHURİYET DÖNEMİ KIRILMALARI Cumhuriyet döneminde milletimizin eğitim probleminin çözümü için çok büyük çabalar sarf edilmiştir. Ne var ki, Atatürk döneminde başlatılan çabalar, O’nun vefatından sonra sürdürülememiş, ya da sürdürülmemiştir. 1940 yılında Köy Enstitüleri’nin kurulması ile başlatılan ve asıl amacı “kırsal kalkınma” olan projeye, maalesef yeterli toplumsal ve siyasi destek sağlanamamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki muhalif grubun baskıları ile bu grubun 1946’da CHP’den ayrılarak, 1950 yılında ayrı bir siyasi parti (Demokrat Parti-DP) olarak iktidara gelmesinden sonra, 1954 yılında tamamen son verilmiştir. Daha sonraki yıllarda ise, zaman zaman sözde “reform” adı altında başlatılan müfredat ve sistem değişiklikleri ile Türk milli eğitim sistemi, bugün adeta arapsaçına döndürülmüştür. Son 15-20 yıldır okullarımızda dağıtılmakta olan diplomalar, eskiden olduğu gibi, herhangi bir alanda “nitelik standardı” anlamı taşımadığı gibi, herhangi bir konuda “yetkinlik” de ifade etmemektedir. “Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)” tarafından, 2000 yılından bu yana 80’e yakın ülkede, “öğrencilerin okullarda öğrendikleri bilgi ve becerileri, günlük yaşamlarında kullanma becerilerini ölçmek” amacıyla, her 3 yılda bir, 15 yaşındaki öğrencilerin “fen bilimleri, matematik ve ana dilinde okuduklarını anlama”yla ilgili, “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)” sınavları yapılıyor. Türkiye, bu sınavlarda, 40’lı sıraların üzerine çıkamıyor! PISA sınavları, ülkelerin sahip oldukları insan sermayelerinin birbirleriyle karşılaştırılmasına imkan veren, eldeki tek güvenilir göstergedir.   ÖĞRETMEN YETİŞTİREN EĞİTİM KURUMLARI DEJENERE EDİLDİ 1954’ten sonra Türkiye’de, “ilköğretim öğretmenleri”, ilkokuldan sonra 6 yıl (sonra 7 yıl) süreli “Öğretmen Okulları”nda, “ortaöğretim öğretmenleri” ise, liseden sonra 3 yıl süreli “Eğitim Enstitüleri”ile 4 yıl süreli “Yüksek Öğretmen Okulları”nda yetiştirilmeye başlandı. Bu dönemden itibaren bu okullarda, 1982 yılına kadar bu sistemde son derece nitelikli ve başarılı öğretmenler yetiştirilmiştir. Ancak, 1982’deki sözde “üniversite reformu” ile öğretmen yetiştirme işi tümüyle, üniversitelere (Eğitim Fakültelerine) tevdi edilmiştir. Ne var ki, eğitim fakültelerinden diploma verilen gençlerin, önceki dönem öğretmenleri kadar nitelikli olmadıkları görülmektedir. Türkiye’de, başta “öğretmen yetiştirme programları” olmak üzere, eğitimin hemen her kademesinde, çok ciddi nitelik ve kalite problemleri yaşandığı, bugün artık gayet iyi bilinen bir husustur. Evrensel düzeyde, çağa uygun bir eğitimin, ancak yüksek nitelikli eğitimcilerle, yani “gerçek öğretmenler”le mümkün olabileceği hususu göz ardı edilerek, “eğitim-öğretim” formasyonları yetersiz, eğitim fakültesi diplomalı gençlerin okullara “öğretmen” olarak atanmalarıyla problem çözülemediği gibi, bu yetersiz gençlerin, zaman içinde sözde görev yapmakta oldukları okullardaki eğitim kalitesine zarar verdiklerini söylemek için, allame olmaya gerek yoktur. Bu durumun en üzücü yanı ise, problemin asıl muhatabı olan siyasi yetkililerin, yıllardır bu konuda, işe yarar hiçbir girişimde bulunmamalarıdır. Kahir ekseriyeti, “eğitimcilik formasyonları yetersiz” olan sözde öğretmen kadrosuyla, hangi müfredatla ne düzeyde öğrenci yetiştirilebileceği çok şüphelidir. Bu nedenle, ülkemizin yıllardır çözülemeyen eğitim problemleri ile ilgili olarak, Bakan Tekin’in müfredat konusunda söylediklerini ciddiye alma imkanı yoktur.   İLK VE ORTA ÖĞRETİMDE “YAZ-BOZ” DÖNEMİ! Türk eğitim sisteminde en önemli kalite kırılmalarından biri, 1983 sonunda Anavatan Partisi (ANAP)’nin iktidar olmasından sonra, 1984-85 eğitim-öğretim yılından itibaren, ilkokulların ilk üç yılında “sınıf tekrarı (sınıfta kalma)”nın kaldırılmasıdır. İlk yıllarda, sadece ilköğretimin ilk üç yılı için başlatılan uygulama, zaman içinde, lise bitimine kadar ilerletilmiştir. Eğitim kalitesindeki bir diğer ciddi kırılma, “Taşımalı Eğitim” denen ve esası, “köylerin çoğundaki okulların kapatılması”na dayanan ihanet uygulamasıdır! İlk olarak, 1989-1990 eğitim-öğretim yılında, Kırıkkale'de 3 ve Kocaeli’nde 2 olmak üzere, toplam 5 merkezde başlanan, ertesi yıl Antalya, Çankırı, Konya, Van, Balıkesir, Çanakkale, Eskişehir, Kırklareli ve Kocaeli illerinden seçilen 77 merkezde genişletilen ve nihayet devam eden yıllarda tüm ülke geneline yaygınlaştırılmış olan “Taşımalı Eğitim”, kırsal yerleşimlerde (köylerde) yaşamakta olan nüfusu, adeta cehalete mahkum etmiştir. Taşımalı Eğitimle, ülke genelinde yaklaşık 15 bin 550 köydeki mevcut okullar kapatılmış ve köylü nüfus öğretmensiz bırakılarak, cami imamlarının akıl ve bilimden uzak zihniyetine teslim edilmiştir. Bu uygulamayla, sadece ilköğretimdeki eğitim kalitesine değil, toplumsal gelişme sürecine de büyük bir zararı olan böylesine büyük bir ihanetin, devletin resmî eğitim politikası olarak hayata geçirilmiş olmasını anlamak mümkün değildir.   “4+4+4 SİSTEMİ” VE GENEL EĞİTİM-ÖĞRETİMİN ÇÖKÜŞÜ Türk eğitim sistemine indirilen en son ve ölümcül darbe,10 yıl önce getirilen “4+4+4 sistemi”dir. Taşımalı eğitim ihanetinden 22 yıl sonra, Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında başlatılan, “4+4+4” eğitim sistemiyle (yine devlet eliyle), milletimize karşı, yeni bir ihanet süreci başlatılmıştır. Sınıfta kalmanın kaldırılması, taşımalı eğitim uygulaması ve 4+4+4 eğitim sistemi ihanetlerine, bu ülkede neden kimsenin ses çıkarmadığı, anlaşılabilecek bir durum değildir. Özal döneminde, okullarda sınıfta kalmanın kaldırılmasıyla, olması gereken bilgi ve beceri seviyelerine gelemeyen yetersiz çocuklara ve gençlere ilkokul, ortaokul ve lise diplomaları verilmeye başlandı. Neticede, örneğin, çarpım tablosunu öğrenemeden lise diplomaları ile üniversite giriş sınavlarına giren öğrenciler, doğal olarak sınavları kazanamadılar ve ortada kaldılar. Bu gençlerin, temel meslekî eğitim yaşları da geçmiş olduğundan, zaman içinde ülke genelinde çok ciddi istihdam sorunları yaşanmaya başladı. Öğrenciler giriş sınavlarında başarılı olamadıklarından, zamanla üniversitelerdeki kontenjanlar boş kalmaya başladı. Üniversiteler de, boş kalan kontenjanlarını doldurabilmek için, taban puanlarını düşürmeye ve eğitimleri yetersiz olan gençleri kabul etmeye başladılar. Neticede, üniversitelerimizdeki eğitimin seviyesinde ciddî düşüşler başladı. Nitekim, bundan 20 yıl öncesine kadar dünyanın tüm ülkeleri Türk hekimlerini, doğrudan ve tercihen hastane ve üniversite kadrolarına almak istedikleri halde, son 15-20 yıldır, gelişmiş ülkeler Türk hekimlerini çeşitli sınavlara tabi tutuyorlar ve pek çoğu, maalesef o sınavlarda başarılı olamıyorlar ve reddediliyorlar!   KAPATILAN KÖY OKULLARINI YENİDEN AÇIYORLAR AMA! Taşımalı Eğitim adı altında, köylerde mevcut olan okulları kapattıklarında, insanları, sağlıklı bilgi alabilecekleri, akıl danışabilecekleri öğretmenlerden de mahrum etmiş oldular. Son 8-10 yıldır, KPSS’de yeterli puanları alamadıkları halde, “mülakat”la yapılmakta olan niteliksiz sözde öğretmen atamaları da, yeni bir ihanet sürecidir. İktidarın, bu öğretmen alımları ile birlikte, daha önce Taşımalı Eğitim nedeniyle kapatılmış olan köy okullarını yeniden açmaya başladığı görülüyor. Ancak, bu hiç de hayra alamet bir durum değildir; çünkü, öğretmen kadrolarına atanmakta olan bu insanların, hem yeterli düzeyde “eğitimcilik formasyonları”, hem de cami imamlarından farkları yoktur! Yıllardır, iktidar partisinin kırsal bölgelerdeki oy oranının neden bu kadar yüksek olduğunu izah edemeyenlerin, inatla bu hususu dikkate almamaları çok ilginç bir durumdur! Köy okulları yeniden açılmadığı ve bu okullara “gerçek öğretmenler” atanmadıkları sürece, bu böyle gider ve iktidar, cami imamlarının yanı sıra, köylere göndermeye başladığı yandaş sözde öğretmenlerle, sürekli olarak seçimleri kazanmaya devam eder. İktidarın, kendilerine kırsal bölge oylarını garanti etmekte olan (ki, 21 yıldır kesintisiz devam eden iktidarın nirengi noktası budur) bu durumu değiştirmesi düşünülemez ve beklenemez! Bu durum, mevcut sorunların üstesinden gelebilecek ve Türkiye’nin, uluslararası her alanda rekabet gücünü arttırabilecek nesillerin yetiştirilmesine imkan vermeyecektir. Dahası, gerçekten “vatansever ve yüksek nitelikli” siyasetçileri, ileride iktidara getirilebilmeleri, pek de kolay ve hatta mümkün olmayacaktır! Türk milleti geleceğini ve bekasını doğrudan ilgilendiren bu sorunların üstesinden gelmek zorundadır… Ama nasıl? İşte bütün mesele budur!
Ekleme Tarihi: 07 Kasım 2023 - Salı

“TAŞIMALI EĞİTİM” VE “4+4+4” ÇIKMAZI!..

Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, ilk ve ortaöğretim okullarındaki eğitim-öğretim müfredatların ağır(!) olduğundan şikayetle, bu konuda yeni düzenlemelere gidileceğini söyledi! Ancak, bugün liselerden mezun (“olan” değil) edilen öğrencilerin bilgi ve beceri düzeylerindeki yetersizlik de yıllardır gözler önündedir. Tekin’in “ağır” bulduğu mevcut müfredatla yetişenlerin halleri ortadayken, müfredatı hafifleştirmekten hasıl olacak sonuç ne olabilir?

Bu yazımızda, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılından hareketle, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan ilk ve ortaöğretim ile ilk ve ortaöğretim okullarına öğretmen yetiştiren okullar üzerinde duracağız.

 

OSMANLI’DA BEŞİK ULEMALIĞI VE SOFTA ŞEKAVETİ

Son 300 yıla yakın bir zamandan beri, ülkemize uluslararası alanlarda rekabet gücü kazandırabilecek düzeyde bir toplum ve uzman kadrolar yetiştirebildiğimiz söylenemez! 18. yüzyıldan itibaren iyice dejenere olmaya başlayan Osmanlı döneminin örgün eğitim kuruluşları olan “medreseler” ile toplumsal eğitim ve sivil toplum kuruluşları (STK) fonksiyonları olan, din esasına dayalı “tarikatlar”ın, dünyada meydana gelen gelişmeler karşısında yetersiz kalmışlardır.

Bununla birlikte, bir de medreselerde, hoca kadrolarının ve idari mevkilerin babadan oğula geçmesi (beşik ulemalığı) ve kendilerine verilen tahsisatları az bulan talebelerin eşkıyalık (softa şekaveti) yapmaları gibi sebeplerle (faydalı olmaları bir yana), ülkeye ve topluma zarar veren kuruluşlar haline gelmişlerdi. Her ne kadar, Osmanlı Devleti’nin son 50-60 yılında, Avrupaî eğitim verilen okullar açılmışsa da ülke, bu okullarda görev yapacak Avrupa düzeyinde eğitim kadrolarına (ve tabii, bu kadroların yetiştirilebileceği eğitim kurumlarına da) sahip olmadığından, askerî okullar dışında, açılan sivil okullardan beklenen verim ve sonuçlar alınamamıştır.

 

EĞİTİMDE CUMHURİYET DÖNEMİ KIRILMALARI

Cumhuriyet döneminde milletimizin eğitim probleminin çözümü için çok büyük çabalar sarf edilmiştir. Ne var ki, Atatürk döneminde başlatılan çabalar, O’nun vefatından sonra sürdürülememiş, ya da sürdürülmemiştir.

1940 yılında Köy Enstitüleri’nin kurulması ile başlatılan ve asıl amacı “kırsal kalkınma” olan projeye, maalesef yeterli toplumsal ve siyasi destek sağlanamamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki muhalif grubun baskıları ile bu grubun 1946’da CHP’den ayrılarak, 1950 yılında ayrı bir siyasi parti (Demokrat Parti-DP) olarak iktidara gelmesinden sonra, 1954 yılında tamamen son verilmiştir. Daha sonraki yıllarda ise, zaman zaman sözde “reform” adı altında başlatılan müfredat ve sistem değişiklikleri ile Türk milli eğitim sistemi, bugün adeta arapsaçına döndürülmüştür. Son 15-20 yıldır okullarımızda dağıtılmakta olan diplomalar, eskiden olduğu gibi, herhangi bir alanda “nitelik standardı” anlamı taşımadığı gibi, herhangi bir konuda “yetkinlik” de ifade etmemektedir.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)” tarafından, 2000 yılından bu yana 80’e yakın ülkede, “öğrencilerin okullarda öğrendikleri bilgi ve becerileri, günlük yaşamlarında kullanma becerilerini ölçmek” amacıyla, her 3 yılda bir, 15 yaşındaki öğrencilerin “fen bilimleri, matematik ve ana dilinde okuduklarını anlama”yla ilgili, “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)” sınavları yapılıyor. Türkiye, bu sınavlarda, 40’lı sıraların üzerine çıkamıyor! PISA sınavları, ülkelerin sahip oldukları insan sermayelerinin birbirleriyle karşılaştırılmasına imkan veren, eldeki tek güvenilir göstergedir.

 

ÖĞRETMEN YETİŞTİREN EĞİTİM KURUMLARI DEJENERE EDİLDİ

1954’ten sonra Türkiye’de, “ilköğretim öğretmenleri”, ilkokuldan sonra 6 yıl (sonra 7 yıl) süreli “Öğretmen Okulları”nda, “ortaöğretim öğretmenleri” ise, liseden sonra 3 yıl süreli “Eğitim Enstitüleri”ile 4 yıl süreli “Yüksek Öğretmen Okulları”nda yetiştirilmeye başlandı. Bu dönemden itibaren bu okullarda, 1982 yılına kadar bu sistemde son derece nitelikli ve başarılı öğretmenler yetiştirilmiştir. Ancak, 1982’deki sözde “üniversite reformu” ile öğretmen yetiştirme işi tümüyle, üniversitelere (Eğitim Fakültelerine) tevdi edilmiştir. Ne var ki, eğitim fakültelerinden diploma verilen gençlerin, önceki dönem öğretmenleri kadar nitelikli olmadıkları görülmektedir.

Türkiye’de, başta “öğretmen yetiştirme programları” olmak üzere, eğitimin hemen her kademesinde, çok ciddi nitelik ve kalite problemleri yaşandığı, bugün artık gayet iyi bilinen bir husustur. Evrensel düzeyde, çağa uygun bir eğitimin, ancak yüksek nitelikli eğitimcilerle, yani “gerçek öğretmenler”le mümkün olabileceği hususu göz ardı edilerek, “eğitim-öğretim” formasyonları yetersiz, eğitim fakültesi diplomalı gençlerin okullara “öğretmen” olarak atanmalarıyla problem çözülemediği gibi, bu yetersiz gençlerin, zaman içinde sözde görev yapmakta oldukları okullardaki eğitim kalitesine zarar verdiklerini söylemek için, allame olmaya gerek yoktur. Bu durumun en üzücü yanı ise, problemin asıl muhatabı olan siyasi yetkililerin, yıllardır bu konuda, işe yarar hiçbir girişimde bulunmamalarıdır.

Kahir ekseriyeti, “eğitimcilik formasyonları yetersiz” olan sözde öğretmen kadrosuyla, hangi müfredatla ne düzeyde öğrenci yetiştirilebileceği çok şüphelidir. Bu nedenle, ülkemizin yıllardır çözülemeyen eğitim problemleri ile ilgili olarak, Bakan Tekin’in müfredat konusunda söylediklerini ciddiye alma imkanı yoktur.

 

İLK VE ORTA ÖĞRETİMDE “YAZ-BOZ” DÖNEMİ!

Türk eğitim sisteminde en önemli kalite kırılmalarından biri, 1983 sonunda Anavatan Partisi (ANAP)’nin iktidar olmasından sonra, 1984-85 eğitim-öğretim yılından itibaren, ilkokulların ilk üç yılında “sınıf tekrarı (sınıfta kalma)”nın kaldırılmasıdır. İlk yıllarda, sadece ilköğretimin ilk üç yılı için başlatılan uygulama, zaman içinde, lise bitimine kadar ilerletilmiştir.

Eğitim kalitesindeki bir diğer ciddi kırılma, “Taşımalı Eğitim” denen ve esası, “köylerin çoğundaki okulların kapatılması”na dayanan ihanet uygulamasıdır! İlk olarak, 1989-1990 eğitim-öğretim yılında, Kırıkkale'de 3 ve Kocaeli’nde 2 olmak üzere, toplam 5 merkezde başlanan, ertesi yıl Antalya, Çankırı, Konya, Van, Balıkesir, Çanakkale, Eskişehir, Kırklareli ve Kocaeli illerinden seçilen 77 merkezde genişletilen ve nihayet devam eden yıllarda tüm ülke geneline yaygınlaştırılmış olan “Taşımalı Eğitim”, kırsal yerleşimlerde (köylerde) yaşamakta olan nüfusu, adeta cehalete mahkum etmiştir.

Taşımalı Eğitimle, ülke genelinde yaklaşık 15 bin 550 köydeki mevcut okullar kapatılmış ve köylü nüfus öğretmensiz bırakılarak, cami imamlarının akıl ve bilimden uzak zihniyetine teslim edilmiştir. Bu uygulamayla, sadece ilköğretimdeki eğitim kalitesine değil, toplumsal gelişme sürecine de büyük bir zararı olan böylesine büyük bir ihanetin, devletin resmî eğitim politikası olarak hayata geçirilmiş olmasını anlamak mümkün değildir.

 

“4+4+4 SİSTEMİ” VE GENEL EĞİTİM-ÖĞRETİMİN ÇÖKÜŞÜ

Türk eğitim sistemine indirilen en son ve ölümcül darbe,10 yıl önce getirilen “4+4+4 sistemi”dir. Taşımalı eğitim ihanetinden 22 yıl sonra, Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında başlatılan, “4+4+4” eğitim sistemiyle (yine devlet eliyle), milletimize karşı, yeni bir ihanet süreci başlatılmıştır. Sınıfta kalmanın kaldırılması, taşımalı eğitim uygulaması ve 4+4+4 eğitim sistemi ihanetlerine, bu ülkede neden kimsenin ses çıkarmadığı, anlaşılabilecek bir durum değildir.

Özal döneminde, okullarda sınıfta kalmanın kaldırılmasıyla, olması gereken bilgi ve beceri seviyelerine gelemeyen yetersiz çocuklara ve gençlere ilkokul, ortaokul ve lise diplomaları verilmeye başlandı. Neticede, örneğin, çarpım tablosunu öğrenemeden lise diplomaları ile üniversite giriş sınavlarına giren öğrenciler, doğal olarak sınavları kazanamadılar ve ortada kaldılar. Bu gençlerin, temel meslekî eğitim yaşları da geçmiş olduğundan, zaman içinde ülke genelinde çok ciddi istihdam sorunları yaşanmaya başladı.

Öğrenciler giriş sınavlarında başarılı olamadıklarından, zamanla üniversitelerdeki kontenjanlar boş kalmaya başladı. Üniversiteler de, boş kalan kontenjanlarını doldurabilmek için, taban puanlarını düşürmeye ve eğitimleri yetersiz olan gençleri kabul etmeye başladılar. Neticede, üniversitelerimizdeki eğitimin seviyesinde ciddî düşüşler başladı. Nitekim, bundan 20 yıl öncesine kadar dünyanın tüm ülkeleri Türk hekimlerini, doğrudan ve tercihen hastane ve üniversite kadrolarına almak istedikleri halde, son 15-20 yıldır, gelişmiş ülkeler Türk hekimlerini çeşitli sınavlara tabi tutuyorlar ve pek çoğu, maalesef o sınavlarda başarılı olamıyorlar ve reddediliyorlar!

 

KAPATILAN KÖY OKULLARINI YENİDEN AÇIYORLAR AMA!

Taşımalı Eğitim adı altında, köylerde mevcut olan okulları kapattıklarında, insanları, sağlıklı bilgi alabilecekleri, akıl danışabilecekleri öğretmenlerden de mahrum etmiş oldular.

Son 8-10 yıldır, KPSS’de yeterli puanları alamadıkları halde, “mülakat”la yapılmakta olan niteliksiz sözde öğretmen atamaları da, yeni bir ihanet sürecidir. İktidarın, bu öğretmen alımları ile birlikte, daha önce Taşımalı Eğitim nedeniyle kapatılmış olan köy okullarını yeniden açmaya başladığı görülüyor. Ancak, bu hiç de hayra alamet bir durum değildir; çünkü, öğretmen kadrolarına atanmakta olan bu insanların, hem yeterli düzeyde “eğitimcilik formasyonları”, hem de cami imamlarından farkları yoktur!

Yıllardır, iktidar partisinin kırsal bölgelerdeki oy oranının neden bu kadar yüksek olduğunu izah edemeyenlerin, inatla bu hususu dikkate almamaları çok ilginç bir durumdur! Köy okulları yeniden açılmadığı ve bu okullara “gerçek öğretmenler” atanmadıkları sürece, bu böyle gider ve iktidar, cami imamlarının yanı sıra, köylere göndermeye başladığı yandaş sözde öğretmenlerle, sürekli olarak seçimleri kazanmaya devam eder. İktidarın, kendilerine kırsal bölge oylarını garanti etmekte olan (ki, 21 yıldır kesintisiz devam eden iktidarın nirengi noktası budur) bu durumu değiştirmesi düşünülemez ve beklenemez!

Bu durum, mevcut sorunların üstesinden gelebilecek ve Türkiye’nin, uluslararası her alanda rekabet gücünü arttırabilecek nesillerin yetiştirilmesine imkan vermeyecektir. Dahası, gerçekten “vatansever ve yüksek nitelikli” siyasetçileri, ileride iktidara getirilebilmeleri, pek de kolay ve hatta mümkün olmayacaktır! Türk milleti geleceğini ve bekasını doğrudan ilgilendiren bu sorunların üstesinden gelmek zorundadır… Ama nasıl? İşte bütün mesele budur!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.