Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

TÜRKİYE’DEKİ SİYASET OLİGARŞİSİ-III

Bundan önceki yazımızın sonunda, “Adalet Partisi(AP)’nin 1964 yılındaki Kurultayında, Saadettin Bilgiç ile Süleyman Demirel arasında yaşanan Genel Başkanlık mücadelesi”ne kısaca değindikten sonra, Türk siyaseti ile ilgili olarak, “12 Eylül darbesini takiben uygulamaya konulmuş olan dış kaynaklı siyasi projeleri ele almaya çalışacağımızı” belirtmiştik. Ancak, bu yazıda, 12 Eylül dönemi ile ilgili olarak, biraz genişçe bilgi vermek gerektiğini düşündük. Dolayısı ile 1980’den itibaren, uygulamaya konulan Türk siyaseti ile ilgili dış kaynaklı projeleri, bir sonraki yazıda genişçe ele alacağız… 27 Mayıs 1960 Askerî darbesi olduğunda III. Ordu Komutanı olan ve “Milli Birlik Komitesi” adlı askerî cunta tarafından 03.06.1960 tarihinde önce Genelkurmay Başkanlığı'na atanan ve hemen iki ay sonra da (02.08.1960), yaklaşık 5 bin subay ve astsubayla birlikte re’sen emekliliğe sevk edilen Org. Ragıp Gümüşpala, darbeyle devrilen DP’nin siyasi devamı olarak, 11.02.1961 tarihinde kurulan AP’nin ilk Genel Başkanı oldu. AP, 15.10.1961 Milletvekili Genel Seçimlerinde 158 milletvekili çıkararak, 173 milletvekili çıkaran CHP’nin Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Başbakanlığında kurulan çoklu Koalisyon Hükûmetinde, 10 Bakanla yer aldı.   GÜMÜŞPALA’NIN VEFATI VE BİLGİÇ-DEMİREL REKABETİ Ragıp Gümüşpala, 06.06.1964 tarihinde (AP Genel Başkanıyken) vefat etti; 27-29 Kasım 1964 tarihinde gerçekleştirilecek olan Kurultay’a kadar görev yapmak üzere, Genel Başkan Vekilliğine Saadettin Bilgiç getirildi. O Kurultay’da, 44 yaşındaki Saadettin Bilgiç ile kendisinden 4 yaş daha genç olan, DP döneminin efsane DSİ Genel Müdürü (1955-1960) Süleyman Demirel arasında, oldukça sert bir mücadele yaşandı. Demirel’in siyasi hayatı, 1962 yılında AP’nin Genel İdare Kurulu’na girmesi ile başlamıştı. Celâl Bayar’ın, “sağlık sorunları nedeniyle” cezası 6 ay ertelenerek, 24 Mart 1963’te Kayseri Hapishanesi’nden tahliye edilmesi (Bayar, daha sonra, 08.11.1964'e kadar aynı cezaevinde kalacaktır) ve Ankara’da AP’lilerce karşılanması, çeşitli gençlik örgütleri ve subaylar tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Gençlerden ve bazı subaylardan oluşan öfkeli kalabalıkların Celâl Bayar’ın evi ve AP Genel Merkez binası ile AP yanlısı yayın yapmakta olan Son Havadis ve Yeni İstanbul gazetelerinin Ankara bürolarına yönelik taşlı saldırıları, AP Genel İdare Kurulu’nda sert tartışmaların olmasına yol açmıştı. Genel İdare Kurulu’nu sert bir şekilde eleştiren Süleyman Demirel, Genel İdare Kurulu Üyeliği ve Teşkilat Başkanlığı görevlerinden istifa ederek ayrılmıştı. Demirel’in ayrılması ile boşalan Teşkilat Başkalığı görevine ise Saadettin Bilgiç getirilmişti.   BİLGİÇ’TEN DEMİREL’E İLGİNÇ TEKLİF! Bir yıl sonra Gümüşpala’nın vefatı üzerine S.Bilgiç, Kurultaya kadar geçecek süre için, ilginç bir şekilde, aslında o tarihlerde partiyle hiçbir organik bağı bulunmayan Süleyman Demirel’in “AP Genel Başkan Vekili” olmasını önermişti. Ancak, AP’deki gelişmeleri yakından takip eden ve “Bilgiç’in Kurultay’da Genel Başkan Adayı olması ihtimali”ni düşünen Demirel bu teklifi kabul etmemişti. Bilgiç de bunun üzerine, “Demirel’in Genel Başkan adayı” olmayı düşündüğünü sezmiş ve hemen Demirel aleyhine bir kampanya başlatmıştı. Bilgiç, Kurultay öncesinde, “Demirel’in mason olduğunu” söylemiş ve Demirel aleyhindeki propagandasını bunun üzerine kurmuştu. Ancak Demirel, Bilgiç’in bu iddiasını çürüten bir belgeyi partililere göstermişti. Böylece, “Bilgiç'in Demirel’e iftira attığı” kanaatine varılmış ve süreç, Demirel'in lehine işlemeye başlamıştı. Ayrıca, Kıbrıs sorunuyla ilgili konuşmaları, muhafazakâr kimliği nedeniyle askerin sıcak bakmaması, eski DP’li belli başlı siyasetçilerin (yani, eski DP’deki siyasi oligarkların) kendisine karşı çıkmaları gibi sebepler, Bilgiç’in seçilmesini engellemiş, Demirel’in AP Genel Başkanı koltuğuna oturmasını sağlamıştı. O tarihte iktidarda, CHP’nin, İsmet İnönü’nün Başbakanlığında, bir grup bağımsız milletvekili ile kurduğu koalisyon hükûmeti (27. Hükûmet) vardı.   1965 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMLERİ VE SONRASI S. Demirel, bir yıl sonra CHP+Bağımsızlar hükûmetini düşürdü ve 25.02.1965 tarihinde, Suat Hayri Ürgüplü’nün Başbakanlığında (AP+CKMP+YTP+MP ve bağımsızların katılımları ile) kurulan, koalisyon hükûmeti işbaşına geldi. Demirel, o tarihte milletvekili olmadığından, bu hükûmette, TBMM dışından Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenmişti. 10.10 1965 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde, S. Demirel’in Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi (“Milli Bakiye Sistemi”ne göre) %52,9 oy alarak, 450 üyeli TBMM’de, 240 milletvekilliğini kazandı. CHP’nin oyu %28,7’ye ve milletvekili sayısı da 134’e gerilemişti. Böylece, DP’nin askeri darbeyle devrilmesinden beş buçuk yıl sonra, o partinin devamı olarak görülen Adalet Partisi tek başına iktidar olmuştu. Bu hükûmet döneminin son iki yılında, yakın tarihimizde “1968 Olayları” diye bilinen, “komünist silahlı ideolojik eylemler” başlamıştı  S. Demirel, 4 yıllık iktidardan sonra, 1969’da yapılan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde, oy oranı  %46,5’e gerilemiş olmasına rağmen, seçim sisteminde yapılan değişiklik(d’Hont sisteminin bir cilvesi olarak), TBMM’de 256 milletvekilliği aldı ve yeniden tek başına hükûmet kurdu. Burada, küçük bir hatırlatma olarak, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri’nin de d’Hont Sistemi ile yapıldığını belirtmekte yarar var!   12 MART 1971 ASKERİ MUHTIRASI DÖNEMİ VE SONRASI Seçimlerden sonra, 03.11.1969 tarihinde kurulan İkinci Demirel Hükûmeti zamanında, AP içinde bölünme meydana geldi ve 11 Şubat 1970 tarihinde, kendi partisi içinden milletvekillerinin verdikleri bir gensoru ile hükûmet düşürüldü. S. Demirel, aynı gün yeni bir hükûmet kurdu ve bu hükûmet, 12 Mart 1971 tarihinde verilen Askerî Muhtıra ile 26.03.1971’de istifa ettirildi. Daha sonra da, ordunun etkisinin hemen her alanda hissedildiği ve “12 Mart Hükûmetleri” denen, Nihat Erim (26 Mart-11 Aralık 1971 ve 11.12.1971-22.05.1972 olmak üzere 2 kez) Ferit Melen (22.05.1972-15.04.1973) ve Naim Talû (15.04.1973-26.01.1974) hükûmetleri dönemi başladı. 14 Ekim 1973 tarihinde gerçekleştirilen Milletvekili genel Seçimleri’nde, CHP %33,3 oy alarak 185 milletvekilli, AP %29,82 oy alarak 149  milletvekili, AP’den ayrılanların Ferruh Bozbeyli liderliğinde kurdukları Demokratik Parti %11,89 oy alarak 45 milletvekili, MSP %11,8 oy alarak 48 milletvekili çıkarmışlardı. Bu seçimde ayrıca, CGP 13, MHP 3 ve TBP 1 milletvekili çıkarmışlar, 6 milletvekili de, “Bağımsız” adaylar olarak seçilmişlerdi. TBMM’deki bu tablo sonucunda, 26.01.1973’te, Bülent Ecevit’in Başbakanlığında, CHP-MSP Koalisyon Hükûmeti kuruldu. Bu hükûmet döneminde, 15.05.1974 tarihli “Genel Af” çıkarıldı (Afla cezaevlerinden salıverilen, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası öncesindeki Dev-Genç, THKP-C ve THKO militanları, hızla yeniden örgütlenmeye ve silahlı eylemlere başlamışlardı) ve 20.07.1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirildi. Ancak, koalisyon ortakları arasında uyuşmazlık çıktı ve bu hükûmet, 10 ay sonra (15.11.1974’te) istifa etti.   12 EYLÜL ASKERÎ DARBESİ ÖNCESİNDE TÜRK SİYASETİ Böylece, “12 Eylül Askerî Darbesi öncesindeki istikrarsız dönem” başlamış oldu. CHP-MSP Hükûmetinin istifasından, 12 Eylül’e kadar geçen, “5 yıl 9 ay 27 gün”lük süre içinde, ilk ikisi Demirel’in Başbakanlığındaki MC Hükümetleri olmak üzere, 6 farklı hükûmet kurulmuş ve bu dönemde meydana gelen olaylarda, çok büyük bölümü üniversite öğrencisi olmak üzere, 4.250’yi aşkın genç hayatını kaybetmişti. 05.06.1977’de yapılan Milletvekili Genel Seçimleri’nde, CHP oy oranını %41,4’e yükseltecek, ancak milletvekili sayısı 213’e düşecektir. Buna karşılık, oy oranını %36,9’a yükselten AP, 189 milletvekiline sahip olacak; MSP 24 ve MHP de 16 milletvekili ile TBMM’ye gireceklerdir. CGP’nin 3, DP’nin 1 milletvekili çıkardığı bu seçimlerde, 4 de Bağımsız milletvekili Meclis’e girecektir. Daha sonra, TBMM’de boşalan 5 milletvekilliği için 14 Ekim 1979'da 5 ayrı seçim bölgesinde (Konya, Manisa, Edirne, Muğla ve Aydın’da) yapılan “Ara Seçim”de, AP %54 oranında oy alarak (CHP’nin oyları %29,33’e gerilemişti) 5 miletvekilliğinin de sahibi olunca, iktidardaki CHP+Bağımsızlar (11.12.1977tarhinde yapılan Yerel Seçimlerden sonra, AP’den istifa ettirilen 12 milletvekilinden 11’inin katılımıyla kurulan) Hükümeti, 12.11.1979’da istifa etmek zorunda kaldı. Böylece AP, S. Demirel’in Başbakanlığında, “12 Eylül öncesinin son sivil hükümeti”ni kuracaktır.   12 EYLÜL DÖNEMİ “12 Eylül Dönemi” olarak adlandırılan süreç, Dönemin Genelkurmay Başkanı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı sıfatı ile Org. Kenan Evren tarafından, 12 Eylül 1980 sabaha karşı, saat 04:00’’de, TRT radyo ve televizyonunda okunan bir bildiri ile başladı. “Milli Güvenlik Konseyi’nin Bir numaralı Bildirisi” başlığı ile Resmi Gazete’de (12.09.1980 tarih ve 17103 numaralı Mükerrer sayı) de yayınlanan o bildiride, birtakım gerekçeler sıralandıktan sonra, “Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.” denilmekteydi. Bildirinin devamında, “Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.” ifadeleri yer almaktaydı. Böylece, her türlü sivil siyasi ve kurumsal meslekî faaliyetlerin askıya ve yüz binlerce insanın gözaltına alındığı, gözaltına alınanların on binlercesinin, ağır işkencelerle sorgulandığı bir adaletsizlik, kaos ve korku dönemi yaşandı bu ülkede.   12 EYLÜL’ÜN ADLÎ BİLANÇOSU Aynı saatlerde, daha önceden belirlendiği anlaşılan kişilere, kuruluşlara ve hedeflere yönelik askerî ve polisiye operasyonlar başlatılmıştır. Böylece Türkiye “12 Eylül Dönemi” denen, bazılarına göre 3 yıl, bazılarına göre ise Turgut Özal’ın ölümüne (17.04.1993) kadar devam edecek olan, çok farklı bir siyasi döneme girmiştir. Ülkücü ya da komünist, hiçbir örgütün tek bir eylem dahi yap(a)madığı 12 Eylül döneminin ilk 3 yılı içinde, 171’i “işkence” ile olmak üzere, cezaevlerinde, yaklaşık 300 kişi öldü. 24’ü adlî suçlu, 15’i komünist, 8’i Ülkücü ve bir de ASALA militanı olmak üzere, toplam 48 kişi idam edildi. 650 bin kişi gözaltına alındı, askerî mahkemelerde yargılanan 230 bin kişiye, başta idam ve ağır hapis olmak üzere, çeşitli cezalar verildi, 1 milyon 683 bin kişi polis tarafından, “sakıncalı” kaydı ile fişlenerek, yıllarca çeşitli insanî ve yasal haklardan mahrum edildi.   İKTİDARLAR VE BİREYSEL-TOPLUMSAL HAKLAR 12 Eylül Dönemi’nin Türkiye üzerinde sayısız olumsuz etkileri olmuştur ki, bunları anlatmak ve yazmak onlarca cilt kitaba sığdırılamaz! Ancak, en önemli kitlesel etkisi şudur: Türk insanı, “iktidarların haksız uygulamalarına ve adaletsizliklerine karşı kendini koruyamaz” hale getirildi. O günden bu yana, iktidarların hiçbir şekilde taviz vermedikleri tek konu, “halkın hak arama girişimlerini hızla ve en sert yöntemlerle ezmek”tir. Ortada, insanların bireysel ve toplumsal siyasi ve meslekî haklarını koruyabilecek, ne bir dernek, ne bir sendika, ne bir meslek örgütü, ne bir medya kuruluşu, ne de herhangi bir sivil kuruluş bırakılmamıştır. Bugün sözde “Sivil Toplum Kuruluşu (STK)” denen kuruluşlar ile gazetelerin ve TV’lerin tamamına yakını “iktidar yanlısı” sözde “sivil” yapılardır. Ve bu yapılarda yönetici olarak görev verilenlerin maddi ve siyasi ikballeri, zaman içinde, başta iktidar partisi olmak üzere, belli başlı muhalefet partilerinde parlatılmaktadır. Gelecek haftaki yazımızda, 12 Eylül Dönemi’nden sonra Türk siyasi hayatındaki yeni ve çok farklı yapılaşmayı ve dış kaynaklı “siyasi proje”leri ele almak umuduyla, şimdilik kalın sağlıcakla.
Ekleme Tarihi: 26 Haziran 2023 - Pazartesi

TÜRKİYE’DEKİ SİYASET OLİGARŞİSİ-III

Bundan önceki yazımızın sonunda, “Adalet Partisi(AP)’nin 1964 yılındaki Kurultayında, Saadettin Bilgiç ile Süleyman Demirel arasında yaşanan Genel Başkanlık mücadelesi”ne kısaca değindikten sonra, Türk siyaseti ile ilgili olarak, “12 Eylül darbesini takiben uygulamaya konulmuş olan dış kaynaklı siyasi projeleri ele almaya çalışacağımızı” belirtmiştik. Ancak, bu yazıda, 12 Eylül dönemi ile ilgili olarak, biraz genişçe bilgi vermek gerektiğini düşündük. Dolayısı ile 1980’den itibaren, uygulamaya konulan Türk siyaseti ile ilgili dış kaynaklı projeleri, bir sonraki yazıda genişçe ele alacağız…

27 Mayıs 1960 Askerî darbesi olduğunda III. Ordu Komutanı olan ve “Milli Birlik Komitesi” adlı askerî cunta tarafından 03.06.1960 tarihinde önce Genelkurmay Başkanlığı'na atanan ve hemen iki ay sonra da (02.08.1960), yaklaşık 5 bin subay ve astsubayla birlikte re’sen emekliliğe sevk edilen Org. Ragıp Gümüşpala, darbeyle devrilen DP’nin siyasi devamı olarak, 11.02.1961 tarihinde kurulan AP’nin ilk Genel Başkanı oldu. AP, 15.10.1961 Milletvekili Genel Seçimlerinde 158 milletvekili çıkararak, 173 milletvekili çıkaran CHP’nin Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Başbakanlığında kurulan çoklu Koalisyon Hükûmetinde, 10 Bakanla yer aldı.

 

GÜMÜŞPALA’NIN VEFATI VE BİLGİÇ-DEMİREL REKABETİ

Ragıp Gümüşpala, 06.06.1964 tarihinde (AP Genel Başkanıyken) vefat etti; 27-29 Kasım 1964 tarihinde gerçekleştirilecek olan Kurultay’a kadar görev yapmak üzere, Genel Başkan Vekilliğine Saadettin Bilgiç getirildi. O Kurultay’da, 44 yaşındaki Saadettin Bilgiç ile kendisinden 4 yaş daha genç olan, DP döneminin efsane DSİ Genel Müdürü (1955-1960) Süleyman Demirel arasında, oldukça sert bir mücadele yaşandı. Demirel’in siyasi hayatı, 1962 yılında AP’nin Genel İdare Kurulu’na girmesi ile başlamıştı.

Celâl Bayar’ın, “sağlık sorunları nedeniyle” cezası 6 ay ertelenerek, 24 Mart 1963’te Kayseri Hapishanesi’nden tahliye edilmesi (Bayar, daha sonra, 08.11.1964'e kadar aynı cezaevinde kalacaktır) ve Ankara’da AP’lilerce karşılanması, çeşitli gençlik örgütleri ve subaylar tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Gençlerden ve bazı subaylardan oluşan öfkeli kalabalıkların Celâl Bayar’ın evi ve AP Genel Merkez binası ile AP yanlısı yayın yapmakta olan Son Havadis ve Yeni İstanbul gazetelerinin Ankara bürolarına yönelik taşlı saldırıları, AP Genel İdare Kurulu’nda sert tartışmaların olmasına yol açmıştı. Genel İdare Kurulu’nu sert bir şekilde eleştiren Süleyman Demirel, Genel İdare Kurulu Üyeliği ve Teşkilat Başkanlığı görevlerinden istifa ederek ayrılmıştı. Demirel’in ayrılması ile boşalan Teşkilat Başkalığı görevine ise Saadettin Bilgiç getirilmişti.

 

BİLGİÇ’TEN DEMİREL’E İLGİNÇ TEKLİF!

Bir yıl sonra Gümüşpala’nın vefatı üzerine S.Bilgiç, Kurultaya kadar geçecek süre için, ilginç bir şekilde, aslında o tarihlerde partiyle hiçbir organik bağı bulunmayan Süleyman Demirel’in “AP Genel Başkan Vekili” olmasını önermişti. Ancak, AP’deki gelişmeleri yakından takip eden ve “Bilgiç’in Kurultay’da Genel Başkan Adayı olması ihtimali”ni düşünen Demirel bu teklifi kabul etmemişti. Bilgiç de bunun üzerine, “Demirel’in Genel Başkan adayı” olmayı düşündüğünü sezmiş ve hemen Demirel aleyhine bir kampanya başlatmıştı.

Bilgiç, Kurultay öncesinde, “Demirel’in mason olduğunu” söylemiş ve Demirel aleyhindeki propagandasını bunun üzerine kurmuştu. Ancak Demirel, Bilgiç’in bu iddiasını çürüten bir belgeyi partililere göstermişti. Böylece, “Bilgiç'in Demirel’e iftira attığı” kanaatine varılmış ve süreç, Demirel'in lehine işlemeye başlamıştı. Ayrıca, Kıbrıs sorunuyla ilgili konuşmaları, muhafazakâr kimliği nedeniyle askerin sıcak bakmaması, eski DP’li belli başlı siyasetçilerin (yani, eski DP’deki siyasi oligarkların) kendisine karşı çıkmaları gibi sebepler, Bilgiç’in seçilmesini engellemiş, Demirel’in AP Genel Başkanı koltuğuna oturmasını sağlamıştı. O tarihte iktidarda, CHP’nin, İsmet İnönü’nün Başbakanlığında, bir grup bağımsız milletvekili ile kurduğu koalisyon hükûmeti (27. Hükûmet) vardı.

 

1965 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMLERİ VE SONRASI

S. Demirel, bir yıl sonra CHP+Bağımsızlar hükûmetini düşürdü ve 25.02.1965 tarihinde, Suat Hayri Ürgüplü’nün Başbakanlığında (AP+CKMP+YTP+MP ve bağımsızların katılımları ile) kurulan, koalisyon hükûmeti işbaşına geldi. Demirel, o tarihte milletvekili olmadığından, bu hükûmette, TBMM dışından Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenmişti.

10.10 1965 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde, S. Demirel’in Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi (“Milli Bakiye Sistemi”ne göre) %52,9 oy alarak, 450 üyeli TBMM’de, 240 milletvekilliğini kazandı. CHP’nin oyu %28,7’ye ve milletvekili sayısı da 134’e gerilemişti. Böylece, DP’nin askeri darbeyle devrilmesinden beş buçuk yıl sonra, o partinin devamı olarak görülen Adalet Partisi tek başına iktidar olmuştu. Bu hükûmet döneminin son iki yılında, yakın tarihimizde “1968 Olayları” diye bilinen, “komünist silahlı ideolojik eylemler” başlamıştı

 S. Demirel, 4 yıllık iktidardan sonra, 1969’da yapılan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde, oy oranı  %46,5’e gerilemiş olmasına rağmen, seçim sisteminde yapılan değişiklik(d’Hont sisteminin bir cilvesi olarak), TBMM’de 256 milletvekilliği aldı ve yeniden tek başına hükûmet kurdu. Burada, küçük bir hatırlatma olarak, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri’nin de d’Hont Sistemi ile yapıldığını belirtmekte yarar var!

 

12 MART 1971 ASKERİ MUHTIRASI DÖNEMİ VE SONRASI

Seçimlerden sonra, 03.11.1969 tarihinde kurulan İkinci Demirel Hükûmeti zamanında, AP içinde bölünme meydana geldi ve 11 Şubat 1970 tarihinde, kendi partisi içinden milletvekillerinin verdikleri bir gensoru ile hükûmet düşürüldü. S. Demirel, aynı gün yeni bir hükûmet kurdu ve bu hükûmet, 12 Mart 1971 tarihinde verilen Askerî Muhtıra ile 26.03.1971’de istifa ettirildi. Daha sonra da, ordunun etkisinin hemen her alanda hissedildiği ve “12 Mart Hükûmetleri” denen, Nihat Erim (26 Mart-11 Aralık 1971 ve 11.12.1971-22.05.1972 olmak üzere 2 kez) Ferit Melen (22.05.1972-15.04.1973) ve Naim Talû (15.04.1973-26.01.1974) hükûmetleri dönemi başladı.

14 Ekim 1973 tarihinde gerçekleştirilen Milletvekili genel Seçimleri’nde, CHP %33,3 oy alarak 185 milletvekilli, AP %29,82 oy alarak 149  milletvekili, AP’den ayrılanların Ferruh Bozbeyli liderliğinde kurdukları Demokratik Parti %11,89 oy alarak 45 milletvekili, MSP %11,8 oy alarak 48 milletvekili çıkarmışlardı. Bu seçimde ayrıca, CGP 13, MHP 3 ve TBP 1 milletvekili çıkarmışlar, 6 milletvekili de, “Bağımsız” adaylar olarak seçilmişlerdi.

TBMM’deki bu tablo sonucunda, 26.01.1973’te, Bülent Ecevit’in Başbakanlığında, CHP-MSP Koalisyon Hükûmeti kuruldu. Bu hükûmet döneminde, 15.05.1974 tarihli “Genel Af” çıkarıldı (Afla cezaevlerinden salıverilen, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası öncesindeki Dev-Genç, THKP-C ve THKO militanları, hızla yeniden örgütlenmeye ve silahlı eylemlere başlamışlardı) ve 20.07.1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirildi. Ancak, koalisyon ortakları arasında uyuşmazlık çıktı ve bu hükûmet, 10 ay sonra (15.11.1974’te) istifa etti.

 

12 EYLÜL ASKERÎ DARBESİ ÖNCESİNDE TÜRK SİYASETİ

Böylece, “12 Eylül Askerî Darbesi öncesindeki istikrarsız dönem” başlamış oldu. CHP-MSP Hükûmetinin istifasından, 12 Eylül’e kadar geçen, “5 yıl 9 ay 27 gün”lük süre içinde, ilk ikisi Demirel’in Başbakanlığındaki MC Hükümetleri olmak üzere, 6 farklı hükûmet kurulmuş ve bu dönemde meydana gelen olaylarda, çok büyük bölümü üniversite öğrencisi olmak üzere, 4.250’yi aşkın genç hayatını kaybetmişti.

05.06.1977’de yapılan Milletvekili Genel Seçimleri’nde, CHP oy oranını %41,4’e yükseltecek, ancak milletvekili sayısı 213’e düşecektir. Buna karşılık, oy oranını %36,9’a yükselten AP, 189 milletvekiline sahip olacak; MSP 24 ve MHP de 16 milletvekili ile TBMM’ye gireceklerdir. CGP’nin 3, DP’nin 1 milletvekili çıkardığı bu seçimlerde, 4 de Bağımsız milletvekili Meclis’e girecektir. Daha sonra, TBMM’de boşalan 5 milletvekilliği için 14 Ekim 1979'da 5 ayrı seçim bölgesinde (KonyaManisaEdirneMuğla ve Aydın’da) yapılan “Ara Seçim”de, AP %54 oranında oy alarak (CHP’nin oyları %29,33’e gerilemişti) 5 miletvekilliğinin de sahibi olunca, iktidardaki CHP+Bağımsızlar (11.12.1977tarhinde yapılan Yerel Seçimlerden sonra, AP’den istifa ettirilen 12 milletvekilinden 11’inin katılımıyla kurulan) Hükümeti, 12.11.1979’da istifa etmek zorunda kaldı. Böylece AP, S. Demirel’in Başbakanlığında, “12 Eylül öncesinin son sivil hükümeti”ni kuracaktır.

 

12 EYLÜL DÖNEMİ

12 Eylül Dönemi” olarak adlandırılan süreç, Dönemin Genelkurmay Başkanı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı sıfatı ile Org. Kenan Evren tarafından, 12 Eylül 1980 sabaha karşı, saat 04:00’’de, TRT radyo ve televizyonunda okunan bir bildiri ile başladı.

Milli Güvenlik Konseyi’nin Bir numaralı Bildirisi” başlığı ile Resmi Gazete’de (12.09.1980 tarih ve 17103 numaralı Mükerrer sayı) de yayınlanan o bildiride, birtakım gerekçeler sıralandıktan sonra, “Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.” denilmekteydi.

Bildirinin devamında, “Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.” ifadeleri yer almaktaydı. Böylece, her türlü sivil siyasi ve kurumsal meslekî faaliyetlerin askıya ve yüz binlerce insanın gözaltına alındığı, gözaltına alınanların on binlercesinin, ağır işkencelerle sorgulandığı bir adaletsizlik, kaos ve korku dönemi yaşandı bu ülkede.

 

12 EYLÜL’ÜN ADLÎ BİLANÇOSU

Aynı saatlerde, daha önceden belirlendiği anlaşılan kişilere, kuruluşlara ve hedeflere yönelik askerî ve polisiye operasyonlar başlatılmıştır. Böylece Türkiye “12 Eylül Dönemi” denen, bazılarına göre 3 yıl, bazılarına göre ise Turgut Özal’ın ölümüne (17.04.1993) kadar devam edecek olan, çok farklı bir siyasi döneme girmiştir.

Ülkücü ya da komünist, hiçbir örgütün tek bir eylem dahi yap(a)madığı 12 Eylül döneminin ilk 3 yılı içinde, 171’i “işkence” ile olmak üzere, cezaevlerinde, yaklaşık 300 kişi öldü. 24’ü adlî suçlu, 15’i komünist, 8’i Ülkücü ve bir de ASALA militanı olmak üzere, toplam 48 kişi idam edildi. 650 bin kişi gözaltına alındı, askerî mahkemelerde yargılanan 230 bin kişiye, başta idam ve ağır hapis olmak üzere, çeşitli cezalar verildi, 1 milyon 683 bin kişi polis tarafından, “sakıncalı” kaydı ile fişlenerek, yıllarca çeşitli insanî ve yasal haklardan mahrum edildi.

 

İKTİDARLAR VE BİREYSEL-TOPLUMSAL HAKLAR

12 Eylül Dönemi’nin Türkiye üzerinde sayısız olumsuz etkileri olmuştur ki, bunları anlatmak ve yazmak onlarca cilt kitaba sığdırılamaz! Ancak, en önemli kitlesel etkisi şudur: Türk insanı, “iktidarların haksız uygulamalarına ve adaletsizliklerine karşı kendini koruyamaz” hale getirildi. O günden bu yana, iktidarların hiçbir şekilde taviz vermedikleri tek konu, “halkın hak arama girişimlerini hızla ve en sert yöntemlerle ezmek”tir.

Ortada, insanların bireysel ve toplumsal siyasi ve meslekî haklarını koruyabilecek, ne bir dernek, ne bir sendika, ne bir meslek örgütü, ne bir medya kuruluşu, ne de herhangi bir sivil kuruluş bırakılmamıştır. Bugün sözde “Sivil Toplum Kuruluşu (STK)” denen kuruluşlar ile gazetelerin ve TV’lerin tamamına yakını “iktidar yanlısı” sözde “sivil” yapılardır. Ve bu yapılarda yönetici olarak görev verilenlerin maddi ve siyasi ikballeri, zaman içinde, başta iktidar partisi olmak üzere, belli başlı muhalefet partilerinde parlatılmaktadır.

Gelecek haftaki yazımızda, 12 Eylül Dönemi’nden sonra Türk siyasi hayatındaki yeni ve çok farklı yapılaşmayı ve dış kaynaklı “siyasi proje”leri ele almak umuduyla, şimdilik kalın sağlıcakla.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.