Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler

Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Ramazan Aydın
Köşe Yazarı
Ramazan Aydın
 

“YETKİLİ” OLANLAR, ACABA NEDEN “SORUMLU” DEĞİLLER?

Depremden bu yana iki hafta geçti ve hayatını kaybedenlerin sayısı 40 bine ulaştı! Tarihimizde, tek bir olayda bu ölçüde can kaybının meydana geldiği, başka hiçbir felaket yok. O nedenle, bu deprem, sadece asrın değil, aynı zamanda tarihimizin de en büyük felaketidir. Geçen haftaki yazımızda dikkat çekmeye çalıştığımız gibi, maalesef, milletimizin yönetici ve siyasi kadroları bu olayda çok, ama son derece çok kötü bir sınav verdiler. Can havliyle feryat eden insanlarımızın feryatlarını, başta iktidar mensupları olmak üzere (en tepeden en alt seviyedekilerine kadar), tüm siyasiler, maalesef, tamamen kendi açılarından ve tek taraflı olarak “istismar” etmeden utanmadılar! Deprem bölgesinde devletin yapması gereken, koordinasyon, denetim vb gibi işlerdeki aksamalar, can kayıplarının daha da artmasına sebep oldu. Aradan iki hafta geçmiş olmasına rağmen, bölgede, henüz hiç kimsenin uğramadığı enkazlar var; ayrıca, o yıkıntıların altında ne kadar insanın bulunduğuna dair, elde hiçbir sağlam bilgi yok! Deprem bölgesi dışında, halkımızın yardım faaliyetleri konusundaki organizasyonları gerçekten her türlü takdirin üzerindedir. Ne var ki, halkın ortaya koyduğu bu çabalardan depremzedelerin yararlandırılması noktasında aynı şey söylenemez! Bölgede görev yapması gereken devlet birimlerindeki koordinasyonsuzluk ve yaşanan keşmekeş için, hiç kimse hiçbir mazeret ileri süremez!   İKİ HAFTADIR, HİÇ KİMSENİN UĞRAMADIĞI ENKAZLAR VAR! Bundan 35-40 yıl önce, ilkokul öğretmeni olarak görev yaptığım Adıyaman’da, Valilik binasına takriben 350-400 metre mesafedeki bir enkazın altında, benim yakından tanıdığım bir aileden 12 kişi var ve iki haftadır, henüz oraya uğrayan hiç kimse yok! Sonra, insanlar “Nerede bu devlet?” diye feryat edince, istismardan başka, bu feryatlara kulak veren olmuyor! Bölgedeki gerçeklerden uzak ve depremzedelerin acılarına aldırmadan, “Devletimiz, bölgede her yere ulaşmış ve duruma hakimdir.” gibi, ayaküstü ve ezbere açıklamalar yapmakta olan devlet yetkilileri, ne kadar eleştirilse ve onlara ne kadar hakaret edilse az gelir! Başka bir ülkede böyle durumlar meydana gelse, onlarca insan, onurlu bir şekilde görevlerinden istifa eder, milletten özür dilerdi! Ama, bizde, hem işini adam gibi yapan yok, hem de hiç kimse görevini, çok daha iyi yapabilecek kimselere bırakıyor! Adamlar, en küçük bir mahcubiyet ya da utanmaları olmadan, bir de kameralar karşısına çıkıp konuşuyorlar! Deprem bölgesinden, ülkenin pek çok yerine olduğu gibi, Balıkesir’e de çok sayıda depremzede geliyor. Balıkesirliler olarak, bu insanların ihtiyaçlarının karşılanması hususunda gösterdiğimiz duyarlılık, gerçekten göz yaşartıcıdır. Bu konuda elinden gelen hiçbir şeyi esirgemeyen herkesten Allah razı olsun. Bu konuda, gerek belediyelerimizin ve gerekse valilik ve kaymakamlıklarımız ile mesleki ve sivil toplum kuruluşlarınızı sistemli çalışmaları da takdir edilmelidir. Keşke, bu düzeyde sistemli çalışmalar, deprem bölgesinde de yapılabilseydi!   TELEVİZYONDA, EVLERE ŞENLİK BAĞIŞ TİYATROSU Şimdi gelelim, bir grup TV kanallarının ortak canlı yayınında, “Türkiye Tek Yürek” sloganı ile gerçekleştirilen, şu evlere şenlik “bağış tiyatrosu”na! AFAD ve Kızılay gibi, halkın gözünde yüksek itibar ve güven sahibi olmaları gereken kuruluşların, “liyakatsiz kişilerin bu kurumların yönetim pozisyonlarına atanmış olmaları” sebebiyle, itibar ve güven açısından uğradıkları erozyonun sonuçları çok kötü oldu. Yapacakları yardımların, gerçekten depremzedelere ulaştırılıp ulaştırılmayacağı konusunda tereddüt eden vatandaşlar, ya yardımları doğrudan kendileri ulaştırmak, ya da başka arayışlara girmek zorunda kaldılar. Bu ise (bürokrasideki liyakatsizliğe ek olarak), bölgedeki karmaşayı arttıran bir diğer neden oldu! Bu durumun bir diğer etkisi de, vatandaşları, yapacakları yardımlar konusunda, AHBAP-Haluk Levent ve BabalaTV-Oğuzhan Uğur gibi, “güvenilir” kişi ve kuruluş arayışlarına yöneltmek oldu. Sonra, artık hangi aklın eseriyse, iktidar yanlısı televizyon kanallarının ortak canlı yayınında bir sözde bağış kampanyası düzenlendi. Maalesef, bu programda insanlar, gerçekten işin asıl anlam ve mahiyetinden uzak etkilerle, birbirleri ile bağış(!) rekabetine zorlandılar. Neticede, 115 milyar 146 milyon 528 bin TL toplandığı ve 9 milyon 10 bin adet de, her biri 10,-TL olan SMS bağışı yapıldığı açıklandı. Bu paranın, yaklaşık 90 milyar lirası, başta TC Merkez Bankası olmak üzere, kamu bankaları ve Varlık Fonu tarafından yönetilmekte olan kuruluşlardan çıktı. Geriye kalan 25 milyar liranın da çok büyük bölümü, kamuoyunda “yandaş müteahhitler” olarak bilinen şirketlerden geldi. Bir taraftan, zaten devlete ait olan paraların, yasal çerçeve içinde, doğrudan “deprem ödeneği” olarak kullanılması mümkün olduğu halde, bunu TV canlı yayınında, halka “bağış” olarak sunulmasındaki gerçek amaç acaba neydi? Öte yandan, mevcut Bankalar Kanunu’na göre, bankalar tarafından yapılabilecek bağışlarla ilgili sınırlamaların, kat be kat aşılarak, devlet bankalarının, “yasa dışı bağış yapma” konumuna itilmesinin sebebi ne? Tüm bu tiyatronun, deprem sonrası yapılacak işlerde harcanacak 80 milyar Dolar gibi devasa bir paranın, “devletin standart mali disiplini” dışına çıkılarak, “Sayıştay denetimi” dışında harcanması yolunu açmak için oynandığına dair spekülasyonlar, kamuoyundaki güven bunalımını derinleştiriyor.   GÜVEN BUNALIMI AŞILMADAN BU İŞ OLMAZ! Tüm buraya kadar üzerinde durduğumuz hususlar, “Keçi can derdinde, kasap et derdinde” sözünü hatırlatıyor. Bir tarafta ağır kış şartları altında, çok büyük bir felakete duçar olup, mağdur olan acılı insanlar, diğer tarafta, bu insanlara, ellerinden gelen her türlü yardımı ulaştırma derdinde olan koca bir millet ve bu ikisinin arasına ise, bu durumu şu ya da bu şekilde ranta dönüştürmeye çalışanlar. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra toplanmaya başlanan paraların ve vergilerin yerinde kullanılmadığının, bizzat iktidar mensupları tarafından itiraf edilmesinden sonra, bu deprem için toplanacak paraların, yine aynı iktidar tarafından, doğru yerde kullanılacağına inanmak, hiç de kolay değildir! Gerek bugün ve gerekse gelecekte benzer felaketler karşısında etkili tedbirlerin alınabilmesi bakımından, öncelikle, devlet kurumları ile vatandaşlar arasındaki mevcut güvensizlik sorununun aşılması gerekiyor. Ama bunun, AFAD’ın İmam Hatip mezunları çiftliğine, Kızılay’ın adeta Yıldırım’ların aile şirketine dönüştürülmesi ile yapılamayacağı açıktır. Kızılay Genel Merkezi’nde olduğu gibi, Balıkesir örneğinde de görüleceği üzere, taşra şubelerinde de aile yapılanmaları gözden kaçmıyor.   DEPREM KONUSUNDA, BİLİNMEYEN HİÇBİR ŞEY YOK! Türkiye’nin, gerek deprem konusunda karşı karşıya bulunduğu riskler ve gerekse, bu risklere karşı ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği konusunda, bilinmeyen hiçbir şey yoktur! Depreme karşı nelerin yapılması gerektiğine dair, çok somut iki muhteşem örnek var önümüzde: 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden hiçbir şekilde etkilenmemiş olan İzmit-Tavşancıl ve bu depremde, en küçük bir bina hasarı bulunmayan Hatay-Erzin… Gerek gazete, radyo ve TV gibi konvansiyonel medya organlarında ve gerekse, internetteki facebook, twitter, instagram vb gibi, sosyal medya mecralarındaki, deprem önlemleriyle ilgili olarak, gerekli-gereksiz yayın ve paylaşımlara itibar edilmemelidir. Bilim adamlarının, Türkiye ve komşu ülkelerdeki fay hatları konusunda, bugüne kadar yaptıkları çalışmalar ve ortaya koydukları bilgiler, gerekli tedbirlerin alınması bakımından yeterlidir. Halihazırda eldeki bilgilere göre alınması gerekli görünen tedbirlerin alınması konusunda, “insanımız”, “siyasetçimiz” ve “bürokrasimiz” dışında, hiçbir engel ya da yetersizlik söz konusu değildir!   AHLAK VE ADALET OLMADAN, HİÇBİR ŞEY OLMAZ! Tüm bu dile getirdiğimiz hususlardan sonra, şunu söylemek mümkün görünüyor: Felaketin çapı ve boyutu ne kadar büyük olursa olsun, Türk insanı, meydana gelen kayıpları telafi edecek ve her türlü yarayı sarabilecek bir dayanışma performansını, her durumda ortaya koyabilmektedir. Ancak, Türkiye’yi yöneten ve toplumsal etkinlikleri bulunan (muhalefet de dahil) tüm siyasi ve bürokratik kadrolar; Bilhassa doğal afetler başta olmak üzere, meydana gelebilecek toplumsal felaketlere karşı, pek âlâ kolaylıkla alınabilecek “tedbirlerin alınması” konusunda, son derece ihmalkar, adaletsiz ve ahlaksızca davranmaktadırlar, Meydana gelen felaketlerden sonra, “halkın ortaya koyduğu yardımlaşma ve dayanışmayı doğru yöneterek, felaketzedelerin yaralarının olabildiğince hızla sarılabilmesi” konusunda, hiçbir kabiliyete sahip değildirler, Tamamen kendilerinin yetki ve sorumlulukları altında bulunan hususlarda ortaya çıkan olumsuzluklarda, hiçbir şekilde sorumluluğu kabul etmemektedirler.
Ekleme Tarihi: 20 Şubat 2023 - Pazartesi

“YETKİLİ” OLANLAR, ACABA NEDEN “SORUMLU” DEĞİLLER?

Depremden bu yana iki hafta geçti ve hayatını kaybedenlerin sayısı 40 bine ulaştı! Tarihimizde, tek bir olayda bu ölçüde can kaybının meydana geldiği, başka hiçbir felaket yok. O nedenle, bu deprem, sadece asrın değil, aynı zamanda tarihimizin de en büyük felaketidir. Geçen haftaki yazımızda dikkat çekmeye çalıştığımız gibi, maalesef, milletimizin yönetici ve siyasi kadroları bu olayda çok, ama son derece çok kötü bir sınav verdiler. Can havliyle feryat eden insanlarımızın feryatlarını, başta iktidar mensupları olmak üzere (en tepeden en alt seviyedekilerine kadar), tüm siyasiler, maalesef, tamamen kendi açılarından ve tek taraflı olarak “istismar” etmeden utanmadılar!

Deprem bölgesinde devletin yapması gereken, koordinasyon, denetim vb gibi işlerdeki aksamalar, can kayıplarının daha da artmasına sebep oldu. Aradan iki hafta geçmiş olmasına rağmen, bölgede, henüz hiç kimsenin uğramadığı enkazlar var; ayrıca, o yıkıntıların altında ne kadar insanın bulunduğuna dair, elde hiçbir sağlam bilgi yok! Deprem bölgesi dışında, halkımızın yardım faaliyetleri konusundaki organizasyonları gerçekten her türlü takdirin üzerindedir. Ne var ki, halkın ortaya koyduğu bu çabalardan depremzedelerin yararlandırılması noktasında aynı şey söylenemez! Bölgede görev yapması gereken devlet birimlerindeki koordinasyonsuzluk ve yaşanan keşmekeş için, hiç kimse hiçbir mazeret ileri süremez!

 

İKİ HAFTADIR, HİÇ KİMSENİN UĞRAMADIĞI ENKAZLAR VAR!

Bundan 35-40 yıl önce, ilkokul öğretmeni olarak görev yaptığım Adıyaman’da, Valilik binasına takriben 350-400 metre mesafedeki bir enkazın altında, benim yakından tanıdığım bir aileden 12 kişi var ve iki haftadır, henüz oraya uğrayan hiç kimse yok! Sonra, insanlar “Nerede bu devlet?” diye feryat edince, istismardan başka, bu feryatlara kulak veren olmuyor! Bölgedeki gerçeklerden uzak ve depremzedelerin acılarına aldırmadan, “Devletimiz, bölgede her yere ulaşmış ve duruma hakimdir.” gibi, ayaküstü ve ezbere açıklamalar yapmakta olan devlet yetkilileri, ne kadar eleştirilse ve onlara ne kadar hakaret edilse az gelir! Başka bir ülkede böyle durumlar meydana gelse, onlarca insan, onurlu bir şekilde görevlerinden istifa eder, milletten özür dilerdi! Ama, bizde, hem işini adam gibi yapan yok, hem de hiç kimse görevini, çok daha iyi yapabilecek kimselere bırakıyor! Adamlar, en küçük bir mahcubiyet ya da utanmaları olmadan, bir de kameralar karşısına çıkıp konuşuyorlar!

Deprem bölgesinden, ülkenin pek çok yerine olduğu gibi, Balıkesir’e de çok sayıda depremzede geliyor. Balıkesirliler olarak, bu insanların ihtiyaçlarının karşılanması hususunda gösterdiğimiz duyarlılık, gerçekten göz yaşartıcıdır. Bu konuda elinden gelen hiçbir şeyi esirgemeyen herkesten Allah razı olsun. Bu konuda, gerek belediyelerimizin ve gerekse valilik ve kaymakamlıklarımız ile mesleki ve sivil toplum kuruluşlarınızı sistemli çalışmaları da takdir edilmelidir. Keşke, bu düzeyde sistemli çalışmalar, deprem bölgesinde de yapılabilseydi!

 

TELEVİZYONDA, EVLERE ŞENLİK BAĞIŞ TİYATROSU

Şimdi gelelim, bir grup TV kanallarının ortak canlı yayınında, “Türkiye Tek Yürek” sloganı ile gerçekleştirilen, şu evlere şenlik “bağış tiyatrosu”na!

AFAD ve Kızılay gibi, halkın gözünde yüksek itibar ve güven sahibi olmaları gereken kuruluşların, “liyakatsiz kişilerin bu kurumların yönetim pozisyonlarına atanmış olmaları” sebebiyle, itibar ve güven açısından uğradıkları erozyonun sonuçları çok kötü oldu. Yapacakları yardımların, gerçekten depremzedelere ulaştırılıp ulaştırılmayacağı konusunda tereddüt eden vatandaşlar, ya yardımları doğrudan kendileri ulaştırmak, ya da başka arayışlara girmek zorunda kaldılar. Bu ise (bürokrasideki liyakatsizliğe ek olarak), bölgedeki karmaşayı arttıran bir diğer neden oldu! Bu durumun bir diğer etkisi de, vatandaşları, yapacakları yardımlar konusunda, AHBAP-Haluk Levent ve BabalaTV-Oğuzhan Uğur gibi, “güvenilir” kişi ve kuruluş arayışlarına yöneltmek oldu.

Sonra, artık hangi aklın eseriyse, iktidar yanlısı televizyon kanallarının ortak canlı yayınında bir sözde bağış kampanyası düzenlendi. Maalesef, bu programda insanlar, gerçekten işin asıl anlam ve mahiyetinden uzak etkilerle, birbirleri ile bağış(!) rekabetine zorlandılar. Neticede, 115 milyar 146 milyon 528 bin TL toplandığı ve 9 milyon 10 bin adet de, her biri 10,-TL olan SMS bağışı yapıldığı açıklandı. Bu paranın, yaklaşık 90 milyar lirası, başta TC Merkez Bankası olmak üzere, kamu bankaları ve Varlık Fonu tarafından yönetilmekte olan kuruluşlardan çıktı. Geriye kalan 25 milyar liranın da çok büyük bölümü, kamuoyunda “yandaş müteahhitler” olarak bilinen şirketlerden geldi.

Bir taraftan, zaten devlete ait olan paraların, yasal çerçeve içinde, doğrudan “deprem ödeneği” olarak kullanılması mümkün olduğu halde, bunu TV canlı yayınında, halka “bağış” olarak sunulmasındaki gerçek amaç acaba neydi? Öte yandan, mevcut Bankalar Kanunu’na göre, bankalar tarafından yapılabilecek bağışlarla ilgili sınırlamaların, kat be kat aşılarak, devlet bankalarının, “yasa dışı bağış yapma” konumuna itilmesinin sebebi ne? Tüm bu tiyatronun, deprem sonrası yapılacak işlerde harcanacak 80 milyar Dolar gibi devasa bir paranın, “devletin standart mali disiplini” dışına çıkılarak, “Sayıştay denetimi” dışında harcanması yolunu açmak için oynandığına dair spekülasyonlar, kamuoyundaki güven bunalımını derinleştiriyor.

 

GÜVEN BUNALIMI AŞILMADAN BU İŞ OLMAZ!

Tüm buraya kadar üzerinde durduğumuz hususlar, “Keçi can derdinde, kasap et derdinde” sözünü hatırlatıyor. Bir tarafta ağır kış şartları altında, çok büyük bir felakete duçar olup, mağdur olan acılı insanlar, diğer tarafta, bu insanlara, ellerinden gelen her türlü yardımı ulaştırma derdinde olan koca bir millet ve bu ikisinin arasına ise, bu durumu şu ya da bu şekilde ranta dönüştürmeye çalışanlar. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra toplanmaya başlanan paraların ve vergilerin yerinde kullanılmadığının, bizzat iktidar mensupları tarafından itiraf edilmesinden sonra, bu deprem için toplanacak paraların, yine aynı iktidar tarafından, doğru yerde kullanılacağına inanmak, hiç de kolay değildir!

Gerek bugün ve gerekse gelecekte benzer felaketler karşısında etkili tedbirlerin alınabilmesi bakımından, öncelikle, devlet kurumları ile vatandaşlar arasındaki mevcut güvensizlik sorununun aşılması gerekiyor. Ama bunun, AFAD’ın İmam Hatip mezunları çiftliğine, Kızılay’ın adeta Yıldırım’ların aile şirketine dönüştürülmesi ile yapılamayacağı açıktır. Kızılay Genel Merkezi’nde olduğu gibi, Balıkesir örneğinde de görüleceği üzere, taşra şubelerinde de aile yapılanmaları gözden kaçmıyor.

 

DEPREM KONUSUNDA, BİLİNMEYEN HİÇBİR ŞEY YOK!

Türkiye’nin, gerek deprem konusunda karşı karşıya bulunduğu riskler ve gerekse, bu risklere karşı ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği konusunda, bilinmeyen hiçbir şey yoktur! Depreme karşı nelerin yapılması gerektiğine dair, çok somut iki muhteşem örnek var önümüzde: 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden hiçbir şekilde etkilenmemiş olan İzmit-Tavşancıl ve bu depremde, en küçük bir bina hasarı bulunmayan Hatay-Erzin… Gerek gazete, radyo ve TV gibi konvansiyonel medya organlarında ve gerekse, internetteki facebook, twitter, instagram vb gibi, sosyal medya mecralarındaki, deprem önlemleriyle ilgili olarak, gerekli-gereksiz yayın ve paylaşımlara itibar edilmemelidir.

Bilim adamlarının, Türkiye ve komşu ülkelerdeki fay hatları konusunda, bugüne kadar yaptıkları çalışmalar ve ortaya koydukları bilgiler, gerekli tedbirlerin alınması bakımından yeterlidir. Halihazırda eldeki bilgilere göre alınması gerekli görünen tedbirlerin alınması konusunda, “insanımız”, “siyasetçimiz” ve “bürokrasimiz” dışında, hiçbir engel ya da yetersizlik söz konusu değildir!

 

AHLAK VE ADALET OLMADAN, HİÇBİR ŞEY OLMAZ!

Tüm bu dile getirdiğimiz hususlardan sonra, şunu söylemek mümkün görünüyor:

Felaketin çapı ve boyutu ne kadar büyük olursa olsun, Türk insanı, meydana gelen kayıpları telafi edecek ve her türlü yarayı sarabilecek bir dayanışma performansını, her durumda ortaya koyabilmektedir.

Ancak, Türkiye’yi yöneten ve toplumsal etkinlikleri bulunan (muhalefet de dahil) tüm siyasi ve bürokratik kadrolar;

  1. Bilhassa doğal afetler başta olmak üzere, meydana gelebilecek toplumsal felaketlere karşı, pek âlâ kolaylıkla alınabilecek “tedbirlerin alınması” konusunda, son derece ihmalkar, adaletsiz ve ahlaksızca davranmaktadırlar,
  2. Meydana gelen felaketlerden sonra, “halkın ortaya koyduğu yardımlaşma ve dayanışmayı doğru yöneterek, felaketzedelerin yaralarının olabildiğince hızla sarılabilmesi” konusunda, hiçbir kabiliyete sahip değildirler,
  3. Tamamen kendilerinin yetki ve sorumlulukları altında bulunan hususlarda ortaya çıkan olumsuzluklarda, hiçbir şekilde sorumluluğu kabul etmemektedirler.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve balikesirartihaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.